Demek ki, bir insanın sabırlı olup olmadığını anlamak için, o kimsenin başına gelen belâlardan dolayı halka şikâyetde bulunup bulunmadığına bakmak lâzımdır. Eğer şikâyet ediyorsa, sabırsız, şikâyet etmiyorsa sabırlıdır. Sabırlı bir insanın ne derece sabırlı olduğunu anlamak için de, başına gelen belâlara rızâ gösterip göstermediğine bakmak lâzımdır. Şikâyet etmediği halde belâya rızâ göstermiyorsa, sabrı kıt, mertebesi düşük, şikâyet etmediği gibi, belâya rızâ da gösteriyorsa, sabrı çok, mertebesi yüksekdir.
Yalnız burada çok mühim bir incelik vardır. Eğer kul her belâya sabreder, hiç sesini çıkarmaz, hattâ Allah'a da bir şikâyetde bulunmazsa, sabır Allah ile kendisi arasında bir perde olur. Zîrâ kulun belâdan Allah'a şikâyet etmemesi demek, Hakk'ın yardımından müstağnî kalması yani Allah'ın yardımına ihtiyâcı yokmuş gibi durması demekdir ki bu da edebe mugâyirdir yani Allah'a karşı bir saygısızlıkdır. Kula yakışan yeri geldiğinde sabrettiği gibi yeri geldiğinde de sabrı terkederek acizini itiraf etmek ve Allah'dan yardım istemekdir. Bu yüzden, ârifler, çok sabırlı oldukları halde, zamânı geldiğinde sabrı terketmesini de bilirler. Nitekim peygamberler de böyle yapmışlardır. Sabrın timsâli olan Eyyûb aleyhisselâmın duâsı bunun en güzel misâlidir. Eyyûb Peygamber, hasta olduğunda hiç şikâyet etmedi. Fakat o sabrettikçe hastalığı daha da arttı. Öyle bir an geldi ki, artık sabrı terketmesi lâzım geldi. O da acizini itiraf edip, "رَبِّ اَِنّىِ مَسَّنِىَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَالرَّاحِمِينَ rabbi innî messeniye'd-durru ve ente erhamür'r-rahimîn" diye duâ etti ve hastalıkdan kurtuldu. Böylece hem edebe riâyet etmiş oldu, hem de belâdan kurtulmuş oldu.
Ey sâlik eğer oldun isen hüzne giriftâr
Hakk zikrini et leyl ü nehâr şevk ile iksâr
Ol olur imiş zâkirinin çünki celîsi
Yanında bilüp anı hemân sıdk ile yalvar
'Arz eyle ana hâcetini söyleme gayra
Kapanır ise bir kapu ol bir dahi açar
Her işini ısmarla ana eyle tevekkül
Bir işi murâd eyler ise çün iyi yapar