19 Eylül 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Sen bakma, rütbesi ne kadar yüce olursa olsun, dünyâ rütbesi, hepsi kabrin hâricinde kalır. Pâdişahı, kıralı, emîri, âmiri, memûru. Kaç fakülte okudunsa hepsinin diploması kabrin hâricinde. Ne kadar para kazandınsa, dünyânın bir ucundan bir ucuna sâhib oldunsa, onların hepsi dünyânın hâricinde kalır, ellerin boş gider âhirete. Ancak Allah diyenler kurtulurlar. Allah'a inananlar kurtulurlar. Resûlullah'a gönül verenler, Resûlullah'a salât ü selâm edenler, Allah'a ibâdet edenler, onlar nimete ererler. Ondan gayrisi hepsi gitdi. Hepsi yalan başdan aşağı, bir hayâlden başka bir şey değil. Bir rüyâdan başka bir şey değil.
Kabirden kalkdığın vakitde, Allah'ın arşının gölgesinde gölgelenmek istiyorsan, ikindi namazını kıl. Câmiye koş!
Ey patron!
Ey patrona hizmet eden, hizmet gören kişi, işçi! Senin baban işçi değildi, zengindi, sonra o fakîr oldu, sen işçi oldun.
Ey patron! Senin de baban patron değildi. "Patrondu". Deden patron değildi. Allah zenginleri fakîr, fakîrleri zengin eder, azîzleri zelîl, zelîlleri azîz eder. Bir minvâl üzerinde duran Hazret-i Allah'dır Celle Celâluhû Hazretleri.
Onun için ibâdete koş. Ebedî sultanlık istiyorsan, ebedî saâdet, ebedî sultanlık, Allah'ın ibâdetine koş. Hiç vaktini boş geçirme, her nefesde Allah de! Her nefesde. Hiç bir zaman Allah'ı unutma! Ne otururken, ne yatarken, ne kalkarken, ne gizli, ne âşikâr, ne halk arasında, ne münferid kaldığın vakitde. Unutma, O seni görmekde. Sana senden yakın Allah. Eğer zikredersen O da seni zikreder sonra. Diyor ki Allah Kur`ân'da, "فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ fezkürûnî ezkürküm, beni zikrediniz ki ben sizi zikredeyim".
"قُلْ هُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ kul hüvellezî zeraaküm fi'l-ardi". Sizi kürre-i arddan Allah zer edecek, toplayacak. Geldiğimiz gibi gideceğiz. Toplandık dağılacağız. Dâimâ söylüyorum. Toplanan dağılır. Yapılan yıkılır. Doğan, ölür. Genç olan, ihtiyar olur. Baba olanın, babası olur. Merhametli olana, merhametli olurlar. "İrhemû men fi'l-ard, yerhamüküm fi's-semâ". "Men lâ yerham lâ yurham". Merhamet etmeyene merhamet edilmez. Merhamet edene merhamet edilir. Yardım edene yardım edilir. Anaya babaya itâat edene evladları itâat eder. Anaya babaya âsî olanlara evladları âsî olurlar.İyi dinliyor musun! Hiç bir şey boşda kalmaz. Ne yapdığın ibâdet, ne yapdığın kabahat, ne yapdığın isyân, ne yapdığın merhamet, hiç bir zaman boşda kalmaz, bir gün şekle bürünerek gelir senin önüne konur. Haramdan mı kazandın, o kazandığınla menî mi yapdın beline, sonra ya zinâda harcarsın onu sen, yâhud bir evlad verirse Allah sana hayırsız olur. Seni döver o, sana itâatkâr olmaz, seni sevmez. Çünkü haramdandır onun vücûdu. Haramdan yemeyeceksin! Helâldan yiyeceksin, helâldan kazanacaksın. Helâldan kazandığından seve seve vereceksin. Yiyeceksin, yedireceksin.
Bak, Cenâb-ı Hakk, "يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ yâ eyyüllezîne âmenû külû min tayyibât" diyor. Yani müslümanlar böyle her şeyin kötüsünü yer manâsına değil. En iyi şey senin. Tayyibât senin. Tâhir değil, tayyibât senin. Ama bu demek değil ki Allah'ın men etdiklerine el uzatasın. Yok içki içmek, bilmen ne filan, böyle şeyler yok. Sofranda israf etmemek şartıyla kazancına göre çoluğuna çocuğuna, sevdiklerine, ahbâb u yârânına, yetîmlere, yoksullara, esirlere it'âm edersin. Hem de karşılığında teşekkür istemezsin. Çünkü Ehl-i Beyt-i Mustafâ böyle yapdılar. "وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّه۪ مِسْك۪ينًا وَيَت۪يمًا وَاَس۪يرًا * اِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللّٰهِ لَا نُر۪يدُ مِنْكُمْ جَزَٓاءً وَلَا شُكُورًا ve yut'ımûne't-ta'âme 'alâ hubbihî miskînen ve yetîmen ve esîrâ, innemâ nut'imüküm li vechillâhi lâ nürîdü minküm cezâen velâ şükûrâ". Yetîmlere, yoksullara, esirlere yedirdiler. Esirlere, esirlere! Gayr-i müslimlere yedirdiler. Allah için yedirdiler. Müslümansın sen, mü'minsin, hayvan değilsin. Onlar sana her türlü cezâyı lâyık görebilirler. Çünkü herkes, bakdığı vakitde, herkesin bakdığı kişi kendi aynasıdır. Bakan kendini görür. O hayvan olduğu için kendisi, mü'min onun aynasıdır, hayvanı hayvan görür o. İnsanı hayvan görür. Kendini görüyor çünkü.وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّه۪ مِسْك۪ينًا وَيَت۪يمًا وَاَس۪يرًا. Miskîn demek, burnunun sümüğü akan manâsına değil. Akşama yiyeceği olmayan. Kazançsız. Garîb. Çalışmak istiyor. Bir de var ki kendisine dilenciliği, istemeyi âdet edinmişdir. Onların yüzlerinin etleri olmayacak yevm-i kıyâmetde.
Geçen gün ben Eskişehir'e gitmişdim, orada bir meczûba para verecek oldum, parayı kabûl etmedi benden. "Niçin" dedim, "haram mı benim param?". "Ondan değil" dedi. "Ben annemden işittim ki" dedi, meczûb söylüyor bunu, "bir kişinin evinde üç günlük yiyeceği varken, yardım kabûl etmek, yevm-i kıyâmetde rezîl olmaya işâretdir, onun için alamam Efendi Hazretleri" dedi. "Al başkasına ver" dedim, "Yok" dedi, "aldım sana verdim" dedi, gerisin geri bana verdi. Acaba anlatabildim mi?Haram helâl demeden toplayanlar, karınca gibi biriktirenler, sonra yemeden gidenler! Hesâbını vereceksiniz! Hesâbını vereceğiz. E ne yapalım? Hep zorluk mu? Hayır, islâm dîni kolaylık. Allah'a teslîm oldun mu, Fahr-i Âlem Muhammed Mustafâ'ya sarıldın mı her şey kolaylaşır. Namaz sana zorluk vermez, gusül abdesti almak zorluk vermez. Gusül abdesti, namaz abdesti, senin için nimet olur. Allah seni severse eğer. Namazdan istikrâh etmezsin, üşenmezsin namaz kılmaya, koşarsın namaz kılmaya. "Eyvâh!" dersin, "Allah bize namazı farzetmeseydi bizim hâlimiz nice olurdu" dersin. "Nerden etmiş" demezsin. Oruç için de öyle, "Nerden oruç farz oldu" demezsin, "Nerden harb, kıtâl bize farz oldu" demezsin, kerih görmezsin, koşa koşa gidersin. Çünkü Allah kabûl etmişdir.
"وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ve ileyhi tuhşerûn". Evet, zer edilir ve ambarlara yerleştirilir. Nasıl çiftçi tarlayı biçdi ve buğdayı ambarlara yerleştirdiği gibi, Allah da bizi birer birer böyle Melekü'l-mevt vâsıtasıyla, söyledim az evvel, zer eder, biçer, bizi ambarlara yerleştirir. İnsanların ambarları neresidir bakayım? Kabirdir. Ekin ambarları, ekin ambarlarıdır. İnsanların ambarları kabirlerdir. Sonra orada kalırlar mı? Kalmazlar. "وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ve ileyhi tuhşerûn", bir gün gelir nefha üfürülür, herkes kabrinden kalkar ve huzûrullaha varır, Allah'a haşr olunur. Bu kısa hayâtın hisâbını Allah'a verirler.Müttakîler, mü'minler, âbidler, zâhidler yani Allah'a ibâdet edenler, Allah'ın haramından kaçınanlar, helâlına koşanlar, refaha, saâdete, saltanata erişirler. Ellerinden bir daha bu saltanat gitmez. Dünyâda kazanırsın, bir müddet sonra elinden çıkabilir, fakîr olabilirsin. Allah sana öyle bir nimet verir ki ey mü'min-i sâdık!, ey âşık-ı kâmil!, ey Muhammed'ê sâdık olan!, öyle bir nimet verir ki bir daha o nimet geri alınmaz. Bir gençlik verir, ihtiyarlığı yokdur. Bir hayat verir, ölümü yokdur. Bir mülk verir, fenâsı yokdur, elinden bir daha alınmaz. Bir güzellik verir, çirkinliği yokdur. Herkesin makâmına göre. Cennât-ı âliyât ve civâr-ı Muhammed Mustafâ, sallallahu aleyhi vesellem. İstiyor musun Cenâb-ı Peygamber'in civârında, Resûlullah'ın civârında iskân olmak? Hazret-i Muhammed Mustafâ ile haşrolmak istiyor musun cennet-i a'lâda?Cennetin toprakları miskden. Binâlarının taşları, tuğlaları, bir tuğlası gümüş, bir tuğlası altından. Orada güneşin harâreti, kışın soğukluğu yok. Her gün nimetler değişiyor, her arzun ayağına gelecekdir. "وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ ve leküm fîhâ mâ teştehî enfüsüküm". Neffsin ne arzu ediyor, onu bulacaksın. Bunu istiyor musun, Allah'dan kork, Allah yoluna başını koy. Burası fânî görüyorsun. Hani deden, hani baban? Gitdiler. Sen de gideceksin, ben de gideceğim. Toplandık dağılacağız.
Veyâhud ikinci bir yer var. Hükûmet-i rabbâniyyenin, hukûmet-i ilâhiyyenin bir hapishânesi var, ona cehennem derler. Onun derekâtı vardır. Orada katırlar gibi akrepler. Hurma ağaçlarının kalınlıkları gibi yılanlar vardır. Namaz kılmayanları namaz vaktinde sokarlar orada. Öyle diyor, bilmem. Allah affetmezse tabii.
Bak ne söylüyorum, bir daha söylüyorum, iyi dinle! Hikâye anlatmıyorum, başına gelecek yakında. Kaç yaşındasın? Yirmi beş, otuz. Otuz sene sonra yoksun, oradasın, benim dediğim yerdesin. Yâhud kırk sene sonra, en fazla yüz sene sonra. Kazık çakamazsın ya dünyâya. "اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ سَلَاسِلَا۬ وَاَغْلَالًا وَسَع۪يرًا innâ a'tednâ lil kâfirîne selâsile ve ağlâlen ve sağîrâ", biz kâfirlere, âsîlere, zincirler ve bukağılar ve kelepçeler hazırladık. Okuduğum âyet Sûre-i İnsan'dan. Diğer bir âyetde, "Niçin cehenneme geldiniz?" diye sordukları vakitde melekler, cehenneme giden halka, "Biz açı doyurmadık, rabbimize ibâdet etmedik, ölüm geldi bize ânsızın, bugün tövbe edeceğiz, yarın tövbe edeceğiz derken, biz buraya geldik, cehennem ehlinden olduk". Kur`ân-ı Kerîm'deki diğer bir âyet-i kerîmede.
Bak iki yol gösteriyoruz. Hepimizin başında aklı var, beş kuruş zararı, beş kuruş menfaati kollayabiliyoruz, hesâb edebiliyoruz, değil mi? Ebedî saâdet, ebedî felâket. Anlatıyorum size. Biz geldik gidiyoruz, güneş gurûba yaklaşdı, ikindiyi çokdan geçdi bizimki. Senin belki güneşin doğdu henüz saat 11'e varmadı ama bizimki öyle değil.
"قُلْ هُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ kul hüvellezi zeraeküm fil ardi ve ileyhi tuhşerûn". Allah sizi ve bizi zer edecek sonra haşredecek, huzûruna çıkaracakdır. Ehl-i saâdet, ehl-i îmân, ehl-i insâf, ehl-i aşk, ehl-i sıdk, onlar Cenâb-ı Peygamber'in sancağı altında. Peygamber'in bir sancağı vardır, ismine Livâü'l-Hamd derler. O sancağın altına enbiyâullah, Allah'ın nebîleri de isterler girmek. Enbiyâ yani Âdem, Nûh, İsmâil, İbrâhim, Yakûb, Yûsuf, İshak gibi. Îsâ, Mûsâ gibi peygamberler de o sancağın altına girmek isterler, istiyorlar. Hattâ Hazret-i Mûsâ demiş ki, "Yâ Rabbi, beni ulü'l-azm peygamber yapacağına, keşke Ümmet-i Muhammed'den yapsaydın" demiş. İbrâhim Peygamber halîlullah olduğu hâlde, senin makâmına özenmiş. Halîlullah olduğu hâlde. Ve demiş ki, "Yâ Rabbi, benim ismimi onların ağzında, lisânında andır, onlar ansınlar beni" demiş. Salavâtda ismini zikrediyoruz, Âl-i İbrâhim diye.
Sen bu nimete ermişsin, farkında değilsin zenginliğinin. Saltanatının, sultanlığının farkında değilsin. Hâlâ sen orada burada, havâî şeylerin peşinde koşuyorsun. Yavrum! İlkbahar geçiverdi, yeşillikler sararıverdi, şimdi ekinler biçiliverdi. Onun gibi ömür yani kısa çok. "Küllü âtin karîb". Belleri bükülenler, dişleri sökülenler, saçı sakalı ağaranlar, onlar da genç ve çocuklar idiler, gençler idi, dinçler idi onlar da. Daha ileri gidelim. O toprak diye üzerine basdığımız toprağın altındakiler, onlar da bizim gibi insandı. Dünyâ malı, metâ'ı için mücâdele yaparlardı. O senin, bu benim diye. Hani "Ben rabb-i a'lâyım" diyen Firavun, ne oldu! Orduları vardı, erkân-ı harbları vardı, o gün için en mükemmel ordulara sâhibdi, Alah onu bir çoban değneği ile, çoban asâsı ile helâk etdi, ordusuyla beraber. Hani "Yer tanrısıyım" diyen Nemrudlar! "Yer Allahıyım" diyorlardı. Onları da mahlûkat-ı ilâhiyyenin gözünde en zayıf, en nahif olan bir hayvan vardır, sivrisinek, Allah onunla helâk etdi. Bu Firavunları, bu Nemrudları geçenler de var, onları da Allah göz görmedik, mikroskop ile teşhis edilmedik, mikroplarla helâk etdi.
Allah dâimâ saltanatında. Müttakîler dâimâ necâtda Mü'minler dâim salâhda. Münkirler münâfıklar, helâkda. Hangisini istiyorsun? Aklın başında. İki yol gösterdik sana. Birisi a'lâ-yı illiyyîn, biri esfel-i sâfilîn. Biri cehennem, biri cennet. Cennetde Muhammed Mustafâ var. Cennetde Aliyye'l-Mürtezâ var. Cennetde Mûsâ kelîmullah, Îsâ rûhullah, Nûh neciyyullah var, Âdem safiyyullah var. Cehennemde Ebû Cehil var, Firavun var, Nemrud var. Hangi tarafa gitmek istiyorsun? Birinde saâdet. Maddî manevî. Birinde felâket. Derekâtı var. Yılanlarıyla, akrepleriyle, bukağılarıyla, zincirleriyle, zebânîleriyle. Diğerinde hûriler, vildanlar, gilmanlar. Hangisini istiyorsun? Bunların her ikisi de hak, olacakdır, olacakdır, olacak!
Cennete koşmak istiyorsan, Hazret-i Muhammed'in çizdiği yola yürü. Dînine sâhib ol. Özünü bil, sözünü bil, ibâdullaha merhametli ol ki Allah sana merhamet ede. Helâlından kazan, helâlına sarf et. Kötülüklere gitme! Allah'ın menhiyyâtını elini sürme! Nihâyeti yok onların. Onların nihâyeti âh u vâhdır. Güzel bir kadına yaklaşırsın, pek hoşuna gider zâhirde ama bir mikrop alırsın, çocuğunun çocuğunda zuhûra gelir. Bak ne söylüyorum, sözümü iyi dinle! Kumara gitme! Birer birer sayalım. Bir ânda yok olur. Kumardan menfaat beklemek, annesinden kadınlık beklemek gibidir yani. senin anlayacağın. Öyle şeylerle oynama, evine dahi sokma! "Şaka tarzıyla yapıyoruz". Şaka tarzıyla da yapma! Yangın kıvılcımdan olur, ejderhâ küçük yılandan olur. Fuhşiyyât evvelâ öpmekden olur. Sana saâdet yolu, Hazret-i Muhammed'in açdığı yoldur. O da Dîn-i İslâm'dır, Tarîkat-i Muhammediyye'dir. Herkesin oraya sarılması lâzımdır, onu bırakanlar helâke giderler.