7 Şubat 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Bir gün Nasreddin Hoca'ya iki molla gelmiş, "Sen okur yazar geçiniyorsun ama Fârisî bilmiyorsun" demişler. Hoca, "Bilmez olur muyum, elbette bilirim" deyince peki öyleyse bize Farsça bir beyit oku demişler. Hoca da onlara şu beyti okumuş :
Reftem becâyi sivriler gördüm dokuz kurd âmedend
Bir kaçını batırladım bir kaçı tarla mîrevend
Hoca bunu söyleyince, mollalar, "Eyvahlar olsun" diyerek çekip gitmişler. Hoca'nın okuduğu bu acâib beyti şöyle tercüme edebiliriz :
Gittim bir yere gördüm tepeler dokuz kurd geldi
Bir kaçın tuttum kaçtı bir kaçı tarlaya doğru
Hoca Nasreddin Hazretlerinin her bir sözünde ve her bir nüktesinde, güzel bir nasîhat, bir hikmet, bir ibret vardır. Bu kelâmlarında da bir remz ve gizli bir ma'nâ olduğunu düşünerek, bunun halli için ruhâniyetlerinden yardım istediğimde, hatırıma şunlar geldi. Beytin baş tarafında "Sivriler", buyurdukları, minâre, kule, dağ gibi yüksek şeylere işâretdir ki bu da Şeyhü'l-Ekber Hazretlerinin, "Biz hepimiz Cenâb-ı Hakk'ın yüce katında keşfedilmemiş birer harf idik. Bunlar dağların tepesinde zirvelere asılmışlardır" sözüne işâret eder. "Dokuz", insandaki teayyün mertebelerine işâretdir ki bunların ilki nefsdir. İkincisi sadrdır ki mahall-i islâmdır. Üçüncüsü kalbdir ki mahall-i îmândır. Dördüncüsü fuâd, beşincisi akıldır. Altıncısı rûhdur ki makâm-ı ihsân ve müşâhededir. Yedincisi sır, sekizincisi hafîdir. Dokuzuncusu ahfâdır ki en yüce mertebe budur. Buna berzah-ı evvel, berzah-ı a'zam da derler ki mertebe-i vahdetden ibâretdir. İslâm, îmân ve ihsânın her biri, cismânî, nefsânî ve rûhânî olması itibariyle üç kere üç dokuz eder. "Kurd" demesinin hikmeti, her mertebe sâhibinin kendi mertebesine bağlı olup bir üst mertebeye çıkmasının mazarrata sebeb olacağına işâretdir. "Birkaçını yakaladım bir kaçı tarlaya kaçdı" demesinin hikmeti, hâl ve makâmlarla alâkalı olanları, vahdet hakîkatinin deryâsına batırıp yok eyledim, amel ve ibâdetle alâkalı olanları da, rûhânî gıdaları elde etmek için, şerîat tarlasında bırakdım. Yani zâhirimi şerîat-ı mutahhara ile temizledim, bâtınımı hakîkat-i münevvere ile nûrlandırdım" demek olur.