Sâlik Yolda Nasıl İlerler?

22 Ekim 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Salik

Büyük mürşidlerimizden Erbilli Esad Efendi Hazretleri bendegânından birisine gönderdiği bir mektûbunda buyuruyorlar ki :

Tarîkat-ı aliyyemizin envâr-ı füyûzâtından hakkıyla müstenîr olmak için bir tâlib-i sâdıkın ne yapması lâzım geleceği suâlinize karşı cevâben ifâde olunur ki, bir sâlikin teâlî ve terakkiyâtı, tabîr-i âharla tayy-i makâmâtı, şübhesiz esnâ-yı sülûkünde me'mûr bulunduğu evrâd ve ezkâra muvâzabat ve kemâl-i riâyeti sâyesinde olacağı tabîi ise de esas olmak itibarıyla iki hakîkatden ayrılmaması muktezîdir. 
Bunların birincisi, "وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ vemâ âtâkümü'r-resûlü fe huzûhu vemâ nehâküm 'anhü fentehû" âyet-i celîlesine tevfîkan, şerîat-ı mutahharada gösterilmiş ve aleyhi's-salâtü ve's-selâm Efendimiz Hazretlerinin akvâl ve ef'âlinden anlaşılmış olan evâmir ve nevâhîdden ser-i mû inhirâf etmemesi olduğu gibi, ikincisi dahi, " وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ ve kûnû ma'a's-sâdıkîn" emr-i ilâhîsine imtisâlen sâlikin itikâdınca emniyyet ve sadâkatı tahakkuk etmiş ve iltizâm-ı şerîat ve tarîkat gibi iki şâhid-i âdilin şehâdetiyle ehliyyeti kesb-i sübût eylemiş bir mürşidin devâm-ı râbıtasından ibâretdir. 
Şunu da ifâde edelim ki, şerîat-ı mutahharanın evâmir ve nevâhî itibarıyla başlıca iki kısmı vardır. Evâmirden maksad bilcümle ferâiz ve nevâfil olduğu gibi, nevâhî dahi, Cenâb-ı Hakk'ın haram buyurmuş olduğu kavl ve fiilden ibâretdir. Kâle aleyhisselâm, "El-îmân nısfân, fe nısfun fi's-sabr, ve nısfun fi'ş-şükr" Yani îmân-ı kâmil iki nısfdır. Bunların birisi irtikâb-ı meâsîden imtinâ ma'nâsına olan sabırda ve diğeri ise, imtisâl-i evâmir ve itâat-ı ilâhîden ibâret olan şükürdedir. 
Malûm ola ki, hadîs-i şerîfde, menâhîden imtinâ, evâmire imtisâlden mukaddem zikir buyrulmuş olduğu iki nükteye işâretdir. Bunların birisi def'-i mefsedetin celb-i maslahatdan mukaddem bulunduğu, ikincisi ise, ibâdât u tâatın kâffesini îfâ ve icrâ eylemek kuvvet-i beşerin hâricinde ve ictinâb-ı menâhî ise her bir ferdin imkânı dâhilinde bulunduğundan fevâidinin daha şumüllü olduğudur. Hattâ diyebilirim ki âlem-i islâm için mutasavver olan teâlî ve terakkînin en mühim sebebi terk-i meâsîdir. Meâsîden müberrâ ve terk-i meâsî sevâbından muarrâ bulunan melâike-i kiramın makâm-ı tabiîlerinden terakkî edemedikleri dahi bu ma'nâyı müeyyiddir. Elhâsıl, menhiyyât ve muharremâtdan tevakkî ve ictinâbın, terakkiyât-ı maneviyyeye hâdim olduğu kadar, menâfi-i maddiyye ve fevâid-i cismâniyyesi dahi nazar-ı itbardan dûr tutulmamalıdır. Menhiyyâtın insanların mal ve canına, şeref ve şânına îrâs etdiği zarar ve ziyânın kâbil-i telâfî olmadığı ashâb-ı basîretin malûm ve müsellemidir.

Mevlâm Hazretleri, bâsıramızı müşâhede-i hakdan ve sâmiamızı istimâ-ı i hakîkatden mahrûm buyurmasın. Âmîn.

Bu lisâna âşinâ olmayanlar için Hazret-i Şeyh'in beyânâtını şöyle îzâh edelim :

Tarîkat-ı aliyyenin feyzinden hakkıyla istifâde edebilmek için sâlikin ne yapması gerekdiği sorulmuş, Hazret-i Şeyh bu suâle şöyle cevâb vermişlerdir : Sâlikin ilerleyebilmesi ve yücelebilmesi için, muhakkak kendisine verilen derse yani evrâd ve ezkâra hiç aksatmadan devam etmesi gerekir. Ne var ki yalnız bu şartı yerine getirmek kâfî gelmez, iki şart daha vardır. Birincisi Allah'ın emirlerine itâat, yasaklarından kaçınmak, şerîatın çizdiği yoldan aslâ ayrılmamak, sağa sola sapmamak, ikincisi de kalbini kâmil bir mürşide bağlamak, onunla râbıtayı muhâfaza etmek, hiç bırakmamakdır. Şerîatın başlıca iki kısmı vardır, biri emirler, diğeri nehiyler, yani yasaklar. Emirlerden maksad, bütün farzlar ve nâfilelerdir. Yasaklardan maksad ise, Allah'ın haram kıldığı işler ve sözlerdir. Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Îmânın yarısı sabır, yarısı şükürdür" buyurmuşlardır. Bunun ma'nâsı şudur. Yasaklardan kaçınmak sabır işidir, emirlere uymak da şükrün gereğidir. Hadîs-i şerîfde sabrın önce zikredilmesinin hikmeti de şudur. Birincisi, kötülükden uzak durmak, iyilikden önce gelir. İkincisi, bütün emirlere uymak herkes için mümkün değildir ama bütün yasaklardan kaçınmak herkes için mümkündür. Bu yüzden kötülüklerden kaçınmanın faydaları çokdur. Hattâ islâm âleminin yücelmesi ve ilerleyebilmesi de kötülüklerden kaçınmaya bağlıdır. Meleklerin kendi makâmlarından öteye gidememeleri de kötülüğe istidadı olmadıkları içindir. Bu da sözümüzü teyid eder. Kısacası, yasaklardan ve kötülüklerden kaçınmak manevî ilerlemeye sebeb olduğu gibi maddî ilerlemeye de sebebdir. Allah'ın koyduğu yasakların insanların malına ve canına verdiği zararlar basîret ehli için âşikârdır. Allah, görüşümüzü hakkı görmekden, duyuşumuzu da hakkı işitmekden mahrûm etmesin. Âmîn.
Gel ey tâlib olan visâl-i nigâr
Koma kadr-i zerre gönülde gubâr
İdersen musaffâ gönül ez-keder
Kılar ana Hakk günde yetmiş nazar

Listeye geri dön