7 Nisan 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Resûl-i Ekrem Efendimizin en büyük mu'cizelerinden bir olan mi'râc hâdisesinde sayısız hikmetler vardır. Mir'âc-ı ma'nevîye nâil olmak isteyen tâlibler ve sâlikler için bu hikmetlerde çok mühim dersler vardır. Bu derslerden biri şudur ki, Hakk'a tâlib olanlar, Hakk'dan gayrısına aslâ meyl etmemelidir. Ehlullah, Sûre-i Necm'deki, "مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى mâ zâgal basaru vemâ tagâ" âyet-i kerîmesini böyle tefsîr etmişlerdir. Resûl-i Ekrem Efendimiz, mi'râc gecesi, Kudüs-i Şerîf'den göklere 'urûc ederek kimsenin görmediği nice âlemleri ve o âlemlerdeki nice hârikulâdelikleri müşâhede eylemiş, arşı, kürsîyi, cenneti, sidreyi ve daha bilmediğimiz nice makâmâtı seyrân eylemiş ve her bir makâmda nice tecelliyâta mazhar olmuş fakat bunların hiçbirine gözü takılmamış, bunların hiçbirine meyl etmemişdir. İşte Hakk yolunun yolcusu olan sâliklerin düstûru da bu olmalıdır. Birincisi, sâlikin yapacağı her türlü ibâdet, tâ'at, riyâzat, zikir, fikir, sohbet, sırf Allah için olmalı, dünyevî ve uhrevî bir menfaat ya da garaz için olmamalıdır. İkincisi, sâlik, seyr-i sülûkü esnâsında nâil olacağı füyûzâta yani ma'nevî nimetlere ve lezzetlere de kapılmamalı, bunlara çok kıymet vermemeli ve yegâne maksûdu ve matlûbu Allah olmalıdır. Nasıl ki Resûl-i Ekrem Efendimiz, mi'râcında Hakk'dan gayrısına hiç iltifat etmeyerek "kâbe kavseyn" makâmına erişdi ise, yegâne maksûdu Allah olan ve seyr-i sülûkü esnâsında Hakk'dan gayrısına gözünü yuman sâlik de Hakk'a kurbiyyet şerefine nâil olur. Yok eğer, yolda zuhûr eden tecelliyât ile oyalanır, onların lezzetine aldanırsa, yarı yolda kalır, mi'râcını tamamlayamaz. Hakk âşıklarından biri bu düstûru şöyle ifâde etmişdir :
Alâkâ eylemek vech-i Hudâ'dan gayra zâiddir
Cenâb-ı lâ-yezâle âşıkam Allah da şâhiddir