Sapık Tarîkatlar

14 Kasım 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Necmeddin Ömer Nesefi
Hangi devirde yaşamış ve hangi tarîka bağlı olursa olsun, gerçek ehl-i tarîk ve ehl-i tasavvuf, şerîatsız tarîkat olmayacağını söylemişler ve hayatları boyunca şerîatdan aslâ ayrılmamışlardır. Yine her devirde, ehl-i tarîk veya ehl-i tasavvuf olduğunu iddiâ eden ama şerîata bağlı olmayan nice zümreler ortaya çıkmışdır. Bu mülhidler ve zındıklar tâifesinden bazıları, başlarına bir iş gelir korkusuyla mülhidliklerini ve zındıklıklarını gizlemişler, bazıları ise, o derece pervâsızlardır ki, dînsizliklerini gizleme gereği bile duymamışlardır. Günümüzde de bunun nice misâlleri vardır. Şimdi gelin bin yıl öncesine gidelim ve o devirdeki sahte sôfîlerin ahvâline bir bakalım.

Büyük islâm âlimlerinden Necmeddîn Ömer Nesefî, kendi devrindeki sôfîler hakkında kaleme aldığı Mezâhibi'l Mutasavvıfa adlı risâlesinde bakın neler söylüyor :
Bilesin ki tasavvuf yolunu tutanlar on iki fırkadır. Bunlardan sadece biri doğru yoldadır. Geriye kalan on biri, bid'at ve dalâlet içindedir. Bu on iki fırka şunlardır :
Habîbiyye : Bunlar şöyle derler : "Bir kimse, Allah'ı dost ve sevgili edinerek mahlûkâtın sevgisinden ilgisini keserse, tekâlif-i dîniyye ondan sâkıt olur. Böyle bir kimse Allah'a ibâdetle mükellef değildir çünkü o mükellefiyet derecesinin üstüne çıkmışdır. Bu gibi kimselere haramlar helâl olur". Böyle söylemek apaçık küfürdür.  
Evliyâiyye : Bunlar "Velâyet dercesine ulaşan insanların üzerinden tekâlif kalkar" derler. Bu da şübhesiz apaçık küfür ve dalâletdir. 
Şümrâhiyye : Bunlar da "Kişi Allah ile dostluğu ilerletip pekiştirince emir ve nehiylere tâbi olmasına lüzüm kalmaz "diyenlerdir. Bunlar çalgı dinlemeye rağbet eder ve "Kadınlar güzel kokulu çiçeklerdir, bu güzel kokuları koklamak câizdir" derler. Bunlar da dalâlet içinde yüzen bir toplulukdur.
İbâhiyye : Bunlar "Biz kendimizi günâhlardan alakoymaya kâdir değiliz" diyerek  her türlü kötülüğü işlerler. Bunlar arasında ne emri bi'l-ma'rûf  ne de nehyi 'ani'l-münker vardır. Herkesin malını ve nâmûsunu mubah sayarlar ve küfre götüren nice sözler söylerler. 
Hâliyye : Bunlar, gösteriş için semâ' eden ve semâ' esnâsında kendilerini vecde gelmiş gibi gösterenlerdir. 
Hulûliyye : Bunlar, "Güzel kadınlara ve genç delikanlılara bakmak helaldir. Semâ' esnâsında Allah'ın sıfatları bize hulûl eder. Bu hâlde iken kadınlarla öpüşmek ve sarmaşmak bize helaldir" derler. 
Hûriyye : Bunlar da, hulûliyyenin dediklerine benzer şeyler söylerler, "Bize cennetden hûrîler gelir, biz onlarla sevişir ve cinsî münâsebetde bulunur" derler ve bu hâlden çıktıkları zaman cünübün gusletmesi gibi guslederler.
Vâkıfıyye : Bunlar, "İnsan Allah hakkında marifet sahibi olmakdan âcizdir, Hakk'ı ancak Hakk bilir"derler. 
Mütecâhiliyye : Fâsıkların kıyâfetine bürünmüş olan bu zümre, "Maksadımız riyâdan uzak olmakdır, gösterişi terketmekdir" derler. 
Mütekâsiliyye : Bunlar çalışıp kazanma işini terkedip, yalancılıkla, halkın evlerini kapı kapı dolaşırlar. Bu dünyâda bedenlerine tapmakdan başka bir işleri yokdur. Zekat ve vakıf malı yiyerek geçinirler. 
İlhâmiyye : Bunlar Kur`ân kıraatından ve Kur`ân ilimlerini öğrenmekden yüz çevirmiş olan Karmtâtîlerden arasından çıkmış olan bir fırkadır Hükemânın yani filozofların eserlerini okumanın Kur`ân Tarîkatı olduğuna inanırlar. Bu da sapıklığın ta kendisidir.
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat mezhebinin sôfîleri : Bunlar, Allah'ın emirlerine ve Resûlullah'ın sünnetine tâbi olurlar, içki gibi, zinâ gibi, haram lokma yemek gibi, Allah'ın yasak ettiği bütün işlerden son derece kaçınırlar. Helâlinden kazanmak için çalışırlar, tufeylî olmazlar. Sâlihlerle berâber olurlar ve sâlihlerin yolundan giderler. Fâsıklarla oturup kalkmazlar. İnsanlara faydalı olurlar, kimseye yük olmazlar. Başkalarından gelen ezâ ve cefâya sabrederler. Herkese ve bütün mahlûkâta karşı merhametli olurlar. Günâhkârlar için bedduâ etmezler, onların affı için duâ ederler. Dünyânın zînetini de ni'metini de şöhretini de istemezler. Meşhûr olmakdan kaçarlar. İşte gerçek sôfîler bunlardır. Bunları sevmek Allah ve Resûlünü sevmek gibidir.
Aradan bin yıl geçmiş olmasına rağmen değişen pek bir şey yok maalesef.

Şerî'at kim serây-ı kibriyâdır
Hakîkat mülküdür muhkem binâdır
Anın taşını kim oynatırsa
Yoluna başını koymak revâdır 
Listeye geri dön