Vaktiyle, hemen hemen her gün Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin dizinin dibinde oturma şerefine nâil olduğum günlerde, adını bile bilmediğimiz yaşlı bir teyze vardı. Bu kadıncağız hemen hemen her gün Efendi Hazretlerinin dükkanının kapısına kadar gelir, usulca başını uzatır, içeriye doğru bakar, Efendi Hazretlerini makâmında görünce, boynunu büker, niyâz eder, "Elhamdülillah, sana şükürler olsun yâ Rabbi" der ve yürüyüp giderdi. Başka bir söz söylemez, içeriye de girmezdi. Bir seferinde biz, "İçeriye buyrun lütfen, size bir şey ikrâm edelim, biraz istirahat buyrun" diyecek olduk, "Yok, rahatsız etmek istemem, O'nu sağ-sâlim gördüm ya, mühim olan bu" diyerek yine yürüyüp gidiverdi.
Bunu niye anlatdım biliyor musunuz? Hatırlarsanız iki gün önce önce, "Kelaynak Kuşları Kadar Kıymetimiz Yok" başlıklı bir yazı yazmışdım. O yazıda mürşidlerin, âriflerin, Allah dostlarının pek kıymetinin bilinmediğinden bahsetmiş, Efendi Hazretlerinin bu hakîkati nasıl zarîf bir nükte ile beyân etdiğinden söz etmişdim. Evet, halkın ekserîsi evliyâullahın kıymetini takdîr edemez, onların büyüklüğünü idrâk edemez. Çünkü böyle bir irfâna sâhib değillerdir. Aşağı yukarı her devirde de böyledir bu. Ne var ki, sayıları az da olsa, her devirde bu yaşlı teyze gibi gönül gözü açık, irfân sâhibi kimseler de vardır. İşte onlar evliyâullahı tanır, onların kıymetini bilir.