Şekilcilik Ezbercilik Taassub

4 Ocak 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

İrşad

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin Amerika seyâhatlerinden birinde, ihvândan birisi ki kendisi mimardı, Amerikalılara sormuş, "Amerika mı büyük Brezilya mı büyük?" demiş. Amerikalılar bu soruya cevâb verememişler çünkü hiç biri bu iki ülkenin yüz ölçümlerini ezbere bilmiyormuş. O zât buna çok şaşırmış, "Adamlar Amerika'nın kaç km2 olduğunu söyleyemiyorlar" diye şaşkınlığını ifâde edince Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Bilmezler, söyleyemezler tabii. Boş yere kafasını niye yorsun adam. Bizimkiler bir şey bilmedikleri hâlde, mesâha-i sathiyyesini öğretirler, adamın kafasına zorla sokarlar. Artvin, Kars, Karaköse, Van, Hakkari, Siirt, Mardin, Urfa, Cebel-i Bereket, şark vilâyetlerini bir bir ezberletirler filan. Hiç, luzûmsuz. Bunlar öyle değil ki. Bunlar, bir mevzu veriyor, kafayı başka şeye yormuyor, o mevzuyu iyice hazmettiriyor, ötekiler ona lâzım değil diyor. Lâzım olduğu vakit, o da ötekine soruyor, açıyor telefonu, "Brezilya'nın mesâha-i sathiyyesi kaç?" diye soruyor. Onun mütehassısı da haber veriyor. O da ona bir bilgi lâzım oldu mu ona haber veriyor. Bizde hepimiz her şeyiz, hiç bir şey değiliz. 
Bizde vaktiyle de öyleydi, medrese tahsîli de öyleydi. Cebrâil'in kanadında kaç tüy olduğunu bilir hocaefendi, Selânik'in nerede olduğunu bilmez. Lüzumsuz şeylerle uğraşır. Cebrâil aleyhisselâmın kanadı vardır, kendi şahsiyyetine mahsûsdur. Onun tüylerinin sayısı bizi enterese etmez. Onun erbâbı, ehli kimse, o bilecek onu. Îcâb etdiği vakitde kullanacak o bilgiyi. Cebrâil'in kanadında kaç tâne tüy var diye birileri münâzaraya girerse, sorarlar onun mütehassısına, o da haber verir. 
Hep lüzûmsuz şeylerle uğraşmışlar. Bak bizim Karadeniz ulemâsına, "Efendum, bu kilı ha böyle ucundan mi keselum, ya koparalum mi?". Otuz sekiz sayfa yazı yazmışlar. Lüzûmsuz! Ne âhirete yarar, ne dünyâya yarar.

Türkistan vâlisi, Ömer ibn Abdülaziz'e haber veriyor, diyor ki, "Efendim, buradaki Türkler müslüman olacaklar fakat sünnet olmakdan korkuyorlar". Malûm ya, o devirde sünnet meselesi mühim bir davâ. "Ben de bunların müslümanlarını kabûl etmiyorum diyor" vâli. Halîfeye haber veriyor, tekmil veriyor, "Müslüman olacaklar bunlar ama diyorlar ki biz sünnet olmayalım, müslüman olalım. Ben de sünnet olmayınca onların müslümanlığını kabûl etmem" diyor. Ömer ibn Abdülazîz rdıyallahu anh Hazretleri vâliye malûmat veriyor, "Peygamberimiz sünnetçi olarak gelmedi, o, "rahmeten-lil-âlemîn"dir, bırakın öyle müslüman olsunlar" diyor. 
Eğer bu kafaya gitselerdi, bugün bütün dünyâ, en yüksek, en medenî devletler, İslâm olmuş olurdu. Çünkü İslâm bunların hiç birini men etmez. Hep men eden biziz, kendi kendimize. Ve âhiretde de mesûl olacağız. Sinemaya da, televizyonda da müsaade eder İslâm, ama hep meşrû olarak, gayr-i meşrû değil. Ama bizimki alıyor eline, "Televizyon şeytanın âletidir". Bununla uğraşıyor hep, böyle şeylerle. Bunlar, İslâmiyyete mugâyir hareketlerdir. İslâmiyyet, kâinâtda ne varsa hepsini cem etmişdir ve hepsinin de bir modeli yani işâreti Kur`an'da vardır. Zâten Kur`ân'ın mucize olması da bundandır. 
Mısır halkı da öyle. Mısır vâlisi de bildiriyor, diyor ki, "Mısırlılar müslüman olmak istiyorlar ama bunların müslüman olmakdaki gâyeleri, müslüman olmak değildir, vergi vermemek içindir". Çünkü müslümanlar vergi vermiyorlardı, yalnız gayr-i müslimler vergi veriyorlardı. Fakat gayr-i müslim askerlik yapmıyor, ticâretinde serbest. Müslüman onun malını, canını, nâmûsunu koruyacak, ibâdetine karışmayacak, müslüman askerlik yapacak. "Bunlar müslüman olmak istemiyorlar, maksadları ve gâyeleri, devlete vergi vermemek. Onun için ben de bunların müslümanlığını kabûl etmiyorum" diyor. Ona da Hazret-i Halîfe, şöyle yazıyor, "Bırak müslüman olsunlar, Peygamber haraççı değil, vergi memuru değil, bırak müslüman olsunlar" diyor. Sonra çocuğu sağlam müslüman olacak onun. 
Îsâ aleyhisselâmın zuhûru, taraf-ı ilâhîden irsâl olunması, ilmullahda vardı, o ayrı davâ da, zâhirî görüşle, Yahudi hahamlarının insanları körü körüne bir takım kayda sokması ve kendileri yapmadığı hâlde, onları mecbûr etmelerindendir. Bu sebeble, Hazret-i Îsâ geldi ve İncil nâzil oldu. Sonra zamanlar geçdi, kilise bu işi eline aldı ve halka bir cehennem hyâtı yaşattı kilise. Ve Amerika'ya hicret eden halkın ekserisi, kilisenin yapdığı bu zulme tahammül edemeyerek buraya geldiler, hicret etdiler. Dîni hür kabûl etmek istediler, buraya geldiler. İşte onun üzerine mezhebler çıkdı. Protestanlık çıkdı, Kalvinizm çıkdı, şu çıkdı, bu çıkdı. Kilise, "domuz etini bıçakla mı keselim, elle mi koparalım, çatalla mı yiyeyim?" diye münâkaşa, mücâdele edip durdu. Onlar da böyle safsataya daldılar. Sonra buna tepki olarak, hıristiyan halkı, bunların bu sû-i itikadlarından soyundu, kendi kendine Allah'ı aramaya başladı. 
Galileo "dünya dönüyor" dedi, kilise onu ölüme mahkûm etdi. Sonra gitdi, "dönmüyor" dedi. Sonra gene, "Dönmüyor dedim ama dönüyor" dedi. Ne olursa olsun dedi, yani söylemeden duramadı adam. Kilisenin bu taassubuna karşı olanlar, bu taraflara hicret etdiler. 
Ama İslâmiyyet öyle değil. Hiç bir ilerlemenin karşısında değil İslâmiyyet. Hattâ ben okudum, Endülüs medeniyetinde bir kadınla bir erkeğin nefislerini birleşdirip, ana rahminde değil, hâriçde çocuk meydana getirdiler, altı saat yaşadı. Yapdı bunu Endülüslüler. Tüp çocuğu yapdılar.
O rûh ölmedi, çünkü her şey bâkî dünyâda. Aynı rûhâ vâris olanlar var. Bir takım evliyâullaha hücûmlar etdiler, İbn Arabî gibi olsun, diğerleri gibi olsun, onlar, tasavvuf ilmiyle onlara cevâb verdiler ve İslâm'ı yürütmeye çalışdılar ve muvaffak oldular elhamdülillah. Ki bugün hak ve hakîkati arayanlar aynı rûhun etrâfında toplanıyorlar. Rûh ölmüyor, o rûh gene bâkî dünyâ yüzünde. Çünkü Allahu Sübhânehû ve Teâlâ bu fikirleri böyle, mezada koymuş, sâhibleri o fikirlere tâlib olmuşlardır. İşin esâsı böyledir, konuşduğum gibi. Allah arz etmiş, meselâ diyor ki, "Benim yoluma şehîd olacak kim var? " diyor. Ordan rûhlardan biri kalkıyor diyor, "Ben olacağım yâ Rabbi" diyor. "Peki bunu katl edecek kim var içinizde?". Oradan kâtili kalkıyor, "Ben varım Yâ Rabbi" diyor. Yani orada satın alıyor, ahd ü peymân ediyor, dünyâda zuhûra geliyor. 
www.muzafferozak.com
Listeye geri dön