Selâmlaşma : Ma'nâları, Hikmetleri, Hükümleri ve Edebleri

2 Mart 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Sünnet-i Resul
"Selâm ﺳﻼﻡ" sözlükde "kusursuz olmak, kurtulmak, rahatlamak" gibi anlamlara gelir. Kur`ân-ı Kerîm'de ve hadîs-i şerîflerde ise "emân, kurtuluş, esenlik, barış" gibi anlamları yanında bildiğimiz "selâmlama" karşılığında da kullanılmışdır.

Resûl-i Ekrem sallahu aleyhi vesellem Efendimiz, selâma çok ehemmiyyet verirlerdi. Efendimiz, büyük küçük demeden herkese hattâ küçük çocuklara dahî selâm verir, tanıdık tanımadık herkese selâm verilmesini de tavsiye ederlerdi. Selâm, aynı zamanda Cenâb-ı Hakk'ın isimlerinden biri olması hasebiyle selâmda nice nice hikmetler ve nice nice faydalar vardır. 

Ölüm ânında cennetlik mü'minlere gönderilen melekler, cennetin müjdesine selâm ile getirirler. "لَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلآئِكَةُ طَيِّبِينَ يَقُولُونَ سَلامٌ عَلَيْكُمُ ادْخُلُواْ الْجَنَّةَ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ" âyet-i kerîmesi bunu beyân eder. Cennetlik mü'minlere âhiretde de " سَلَامٌ عَلَيْكُمْ selâmün aleyküm" diye hitâb olunacakdır. "وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ" âyet-i kerîmesi bunu beyân eden âyetlerden biridir. Cennetin bir adı da " دَارُ السَّلاَمِ Dârü's-selâm" dır ki "وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ" âyeti ile beyân olunmuşdur.

Selâm hem bir zikir, hem şumüllü bir duâ hem de bir güven ve emniyyet ifâdesidir. Bir kişiye ya da topluluğa selâm vermek, zımnen "Benden sana/size bir zarar gelmez" demekdir. Diğer bir ma'nâsı "Nasılsınız?" demekdir. Diğer bir ma'nâsı "Bir ihtiyâcınız var mı? Size nasıl yardımcı olabilirim?" demekdir. Selâmlaşmakdan maksad bu ma'nâlarını müdrik olarak selâm vermekdir. Bu şuurla selâmlaşmak, müslümanlar arasındaki muhabbeti ve birliği kuvvetlendirir. Müslümanların selâmlaşmasından maksad, sadece birbirlerinin selâmeti için duâ etmeleri değil, bu selâmeti te'min için  fiilen de gayret göstermek yani bilfiil çalışmakdır. Eğer müslümanlar bu şuurla selâmlaşırlarsa, tıpkı âhiretde cennetliklere cennet müjdesinin selâm ile verilmesi gibi, dünyâ hayâtını da cennete çevirebilirler demekdir.
Selâm, kısa hâliyle, iki şekilde verilebilir :
"Esselâmün aleyküm" veya "selamü 'aleyküm" denmez çünkü  bu söyleyişler Arapça dilbilgisi kâidelerine uymaz. Selâm iâde edilirken de ya "Ve 'aleyküm selâm" ya da "ve 'aleykümü's-selâm" denir.

Selâm, "Es-selâmü 'aleyküm ve rahmetullah" diyerek verilirse daha fazîletli olur. Kendisine bu şekilde selâm verilen kimsenin en azından "ve 'aleyküm selâm ve rahmetullah" diyerek misliyle iâde etmesi gerekir. Bu şekilde verilen bir selâma "Es-selâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtüh" diye bir fazlasıyla mukâbele edilirse daha fazîletli olur. Sûre-i Nisâ'daki "وَإِذَا حُيِّيْتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّواْ بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا / Ve izâ huyyîtum bi tahıyyetin fe hayyû bi ahsene minhâ ev ruddûhâ " âyet-i kerîmesi buna işâret eder. Cennete giren mü'minler boş ve çirkin sözler duymaz hep selâm duyarlar. "إِلَّا قِيلًا سَلَامًا سَلَامًا *لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثِيمًا " âyet-i kerîmeleri buna işâret eder. Cennetdeki mü'minlerin duâları hep hamd ve tesbîh, dilekleri ise hep selâmdır. "دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ " âyet-i kerîmesi bunu beyân eder.
 
Selâm verirken karşımızda bir kişi dahî olsa, tek bir kişiye selâm verir gibi "aleyke" demeyiz de, sanki bir topluluğa selâm verir gibi "aleyküm" deriz. Bunda mühim bir incelik vardır. Her insana müekkel olan bir takım melekler vardır. Bunlardan ikisi "kirâmen kâtibîn" denilen ve amellerimizi yazmakla mükellef olan meleklerdir. Bunlardan başka bir de "hafaza melekleri" denen melekler vardır. Bu yüzden karşımızda bir tek kişi dahî olsa, selâm verirken topluluğa selâm verir gibi veririz, selâmı alan kişi de aynısını yapar.

Selâm vermek sünnet, verilen selâmı almak ise farzdır. Böyle olduğu halde selâm vermenin ecri selâm almakdan daha fazladır çünkü selâmı veren hayırda öne geçmiş demekdir. 

Selâmlaşma her dilde yapılabilirse de, efdal olan Kur`ân-ı Kerîm'de ve Hadîs-i Şerîflerde geçen ve yukarıda beyân ettiğimiz selâmlaşma cümlelerinin kullanılmasıdır. Zîrâ selâm da tıpkı ezân gibi bir semboldür ve bütün müslümanlar arasında ortak bir dil ile olmasının bir çok faydası vardır. Kur`ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şerîflerde geçen "merhâbâ" lafzı ile de selâmlaşmak câizdir ancak bu da "selâm" lafzına göre ikinci derecededir çünkü müslümanların tamâmı tarafından kullanılmamakdadır.
Selâmlaşma âdâbına göre, küçüklerin büyüklere, binekli olanların yayalara, yürüyenlerin oturanlara, arkadan gelenlerin önlerinde gidenlere, iki topluluk karşılaştığında az olanların çok olanlara selâm vermesi daha doğrudur.

Selâm o kadar mühimdir ki, şu hâllerde bile selâmı terketmemek lâzımdır :
Bu gibi hâllerde verdiğimiz selâmı yine kendimiz alırız.

"Selâm vermek sünnet, verilen selâmı almak farzdır" demişdik fakat bazı hâllerde selâm verilmesi doğru değildir. Bu gibi hâllerde verilen selâmı almayan kişiler de mes'ûl olmazlar. Bu istisnâî hâller şunlardır :
وَالسَّلَامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى
Ve's-selâm 'alâ men ittebe'al-hüdâ
Listeye geri dön