Semâ' ve Devrânın Cevâzı Hakkında

11 Haziran 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Zikrullah

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri Aşk Yolu Vuslat Tarîki nâmındaki eserlerinde buyuruyorlar ki :

Ey Hakk'a tâlib! Zikr-i cehrînin câiz olduğunun, İmameyn'in ictihâdları ile mertebe-i sübûta vardığını açıklamışdık. Bu husûsdaki fetvâlar da, İmameyn'in ictihadları üzeredir. Diğer müctehidler ki, Hazret-i İmâm-ı Şâfii, İmâm-ı Ahmed İbn-i Hanbel ve İmam-ı Mâlik bin Enes rahimehümullah ile diğer müctehidîn-i izâm ve fukahâ-i kiram, fıkıh ilmiyle diğer konularda bir çok husûslarda ictihadlarda bulunmuşlar, hattâ bazı mevzularda kılı kırk yararcasına dikkat ve hassasiyyet göstermişlerse de, zikrullah hakkında hiçbir ictihâda varmamışlardır. Zikrullahın nasıl yapılacağı husûsunda da fetvâ vermemişler ve bu konuyu âşıkların zevklerine terketmişlerdir. Ancak zikrullaha karşı olan, devrânın câiz olmadığını ileri süren ve böylelikle erkân-ı evliyâullahı men' ederek inkâra yeltenen hasedçi, inadçı ve müteassıblara verilecek cezâları beyân eden fetvâlar vermişlerdir. Bu fetvâların mâhiyyet ve muhtevâsı üzerinde bir fikir sâhibi olmak isteyenler FETÂVÂ-YI ÖMERİYYE ile tefsîr sâhibi Şeyhülislam Ebussuud Efendi'nin ve Zenbilli Ali Cemali Efendi'nin verdikleri fetvâları câmi bulunan mu'teber eserleri mutlakâ okumalıdırlar.

Devrânın câiz olduğu keyfiyyeti ise âyet-i kerime ile sâbitdir. Allah Azze ve Celle Hazretleri, ayakda iken, oturarak ve yanları üzerine yatdıkları zaman zât-ı ulûhiyyetini zikredenleri Kur'ân-ı Azîmü'l-Bürhânında övmekdedir ki, her hâl ü kârda ism-i celîlini zikretmemizi emir ve fermân buyurmakdadır. Bu âyet-i kerîmeye istinâden, kıyâmen yani ayakda zikrullahın yapılageldiği ve tabiîn zamanından beri devrân edildiği muhakkakdır. Habib-i Edîb-i Kibriyâ Efendimiz, "Benim zamanımdan sonra en hayırlı zaman tâbiîn zamanıdır" buyurduklarına göre, o zamandan beri ehlullah tarafından kıyâmen zikir ve devrân yapılmış ve Allah cümlesinden razı olsun, gelmiş geçmiş âlimlerden hiçbirisi buna engel olmamışdır. Tam tersine, mübah olduğu hakkında da fetvâlar verilmiş ve aşıklar devrândan men' edilmedikleri gibi teşvîk ve tergîb edilmişlerdir. Bu sâyede, asırlar boyu yetişen ve İslâm âleminde şerefli ve mümtâz birer mevki ihrâz eden milyonlarca sôfiyyûn ve âşıkân kıyâmen zikre ve devrâna devam etmişlerdir.

Yukarıda, meâl-i münîfini sunduğumuz âyet-i kerîme ile sâbit olan devrânı, melâike-i mukarrebînin arş-ı ilâhî etrâfındaki tavâf ve devranları ile ve her yıl milyonlarca müslümanın Kabe-i Muazzama etrâfındaki tavâf ve devrânları ile de tesbit ve tevsik etmek mümkündür. Esâsen, devranın bunlara remz olarak yapıldığı da ehl-i hakîkatin malûmudur. Âşıkların devrânı, kalblerinin ilâcıdır.

Zâdü'l-Meâd nâmındaki muteber eserde de belirtildiği vechile, Habîb-i Edîb-i Kibriyâ'nın, ashâb kirâm ile semâ' etdikleri ve bunu gören bir sahabenin, "Yâ Resûlallah, ne güzel oyununuz var", demesi üzerine de, "Sus!Sus! Bu oyun değil, zikr-i Habîb'dir" buyurmaları ile de semâ' ve devrânın cevâzı sabitdir.

Huccetü'l-İslâm İmâm-ı Gazâlî'nin İhyâu Ulûmunda semâ' bahsinde bu görüşü teyid ve tekid eden çok kıymetli malûmât bulunduğu tetkik ve tetebbu ehlinin maluûudur. Arzu ve merâk edenlerin, İhyâu Ulûm'a bakmaları hâlisane ve âcizâne tavsiye olunur. 

Yine bilindiği gibi, semâ' ve devrân esnasında mazhar ve halîle kullanıldığı gerçekdir. Bazı gâfillerin çalgı olarak vasıflandırmağa yeltendikleri bu müzik âletlerinin asr-ı saâdetde de kullanıldığı bilinen bir gerçekdir. Habîb-i Edîb-i Kibriyâ, Medîne-i Münevvere'yi şereflendirdiklerinde, ensâr-ı kirâm kendilerini mazhar çalarak ve kasîdeler okuyarak karşılamışlar ve İki Cihan Serveri, bu istikbâl merâsimini men' etmemişlerdir. 

Ayrıca, bir bayram günü, hâne-i saâdetde ve huzûr-ı nebevîde mazhar çalarak kasîdeler okunduğunu gören ve bunu men' etmeğe kalkan Hazret-i Ebûbekir's-Sıddîk radıyallahu anh'a hitâben, "Yâ İbni Ebû Kuhâfe, her milletin ve her kavmin bir bayramı vardır. Bugün de onların bayramıdır, bırak çalsınlar ve söylesinler" buyurdukları vâkı'adır. Tafsîlâtını öğrenmek isteyenler, Siyer ve Hadîs kitâblarını karıştırabilirler.

Sôfîlerin ve âşıkların bayramları ve hicretleri de zikir esnâsında vukû' bulduğundan, asırlardan beri müsâade edilegelmiş ve men' etmek kimsenin aklından geçmemişdir. Evet, Sôfîlerin ve âşıkların bayramları, Allahu Teâlâ'yı zikretdikleri ândır. Zât-ı ulûhiyyetini zikredeni, Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri de zikretdiğinden, zikir kul ile Allah'ın vuslatıdır, âşıkların bayramıdır. 

Bundan başka, zikirde seyr-i ilallah olduğundan, zikrullah ile âşıklara hicret de vardır. İşte, bunun içindir ki sôfîler, devrân esnâsında mazhar vururlar. Semâ' ve devrân esnâsında vurulan mazharın büyüğü olan davulla, emr-i ilâhî ile tutduğumuz ve İslâm'ın beş şartından birisi olan oruç için sahura kaldırılmıyor muyuz? İ'lâ-yı kelimetullah için dîn düşmanları ile yapılan savaşlarda, farz olan cihâd niyyeti ile hücûma kalkarken köslere vurulmuyor mu? Mehter, İslâm mücâhidlerini teşvîk için olanca heybeti ile marşlar çalarken gülbanklar okunmuyor mu? Hâfızlar, bülend-âvâz ile "nasrun minallahi ve fethun kartîb" okurken, kösler, davullar, halîleler vurulmuyor mu?

Demek oluyor ki, bazı ibâdetlerin ve özellikle farzların yerine getirilebilmesi için, bunlar lâzımdır, zarûrîdir ve hattâ şartdır. Zikrullah da, oruç gibi, cihâd gibi Şeytan ve Şeytan tayfası ile cenk olduğundan, bu ceng-i sôfiyyenin de mazhar, halîle, ney ve bendir veya kudüm-i şerîf ile olması elbette ve elbette mübahdır ve bu konuda ilim ve rüşd sâhibi zevât-ı âlîşân bir çok fetvâlar vermişlerdir.

Bu itibarla, zikri, devrânı ve sema'ı görenlerin, "Dervişler oynadı, raks etdi, çalgı çaldı" iddiâsında bulunmaları kesinlikle câiz olmayıp aksine hareket edenler için azîm vebâl vardır. Bu veâali, hayatlarında görecekleri aslâ gözden uzak tutulmamalıdır. 
www.muzafferozak.com

Listeye geri dön