26 Nisan 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
NUTK-İ ŞERÎF
Câna cefâ kıl ya vefâ
Senden hem ol hoş hem bu hoş
Ya derdin gönder ya devâ
Senden hem ol hoş hem bu hoş
Hoşdur bana senden gelen
Ya hil'atdır yâhud kefen
Ya tâze gül yahud diken
Senden hem ol hoş hem bu hoş
Hâlimi bir dem soragel
Diler isen bağrımı del
Ey lutfu hem kahrı güzel
Senden hem ol hoş hem bu hoş
Ya bâğ u ya bostân ola
Ya bend ü ya zindân ola
Ya vasl u ya hicrân ola
Senden hem ol hoş hem bu hoş
Gelse celâlinden cefâ
Yâhud cemâlinden vefâ
İkisi de câna safâ
Senden hem ol hoş hem bu hoş
Gâhi mîş ü gâhi nîşdir
Gâhi merhem gâhi rîşdir
Eşrefzâde hem dervîşdir
Senden hem ol hoş hem bu hoş
Eşrefoğlu Rûmî
Kuddise Sırruh
ÎZÂH
Bu ve benzeri nutk-i şerîfler, seyr-i sülûkdeki rızâ mertebesine işâret eder. Bu mertebeye erişenler için, iyi ve kötü, acı ve tatlı, kahır ve lutuf, hayat ve ölüm arasında bir fark yokdur. Rızâ makâmına erenler, herşeyi Hakk'dan bilirler, yani "lâ fâile illallah" tevhîdinin sırrına vâkıf olmuşlardır. Başlarına ne gelirse gelsin hiç şikâyet etmezler. Âşikâre şikâyet etmedikleri gibi kalben de i'tirâz etmezler. Cenâb-ı Hakk bu mertebeye erenlere öyle bir safâ-yı kalb ihsân eder ki onların her günleri bayram, her anları şenlikdir. Bunlar, Cenâb-ı Hakk'ın tecelliyâtı ile mest u hayrân olmuşlardır. Bu mertebede olmadığı halde millete gösteriş olsun diye "kahrın da hoş lutfun da hoş" diyenler, ayaklarına küçük bir diken batsa hemen feryâda başlarlar.