1 Nisan 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
HAYÂTI
1084 - 1158
Tarîk-i Cerrâhiyye'de, Hazret-i Pîr Muhammed Nûreddîn Cerrâhî Kuddise Sırrahu'l-Âlî Hazretlerinden sonra irşâd makâmına gelen bu zât-ı akdesin ismi Süleyman, mahlası Veliyyüddîn'dir. İstanbul’da Küçük Mustafa Paşa semtinde hicrî 1084 (milâdî 1673) senesinde dünyâya gelmişdir. Zamânın âlimlerinden ilim tahsîl ederek kadılık makâmına geldikden sonra kalbinde tarîkat-i aliyyeye sülûk etmek arzusu uyanmış ve bir tanıdık vâsıtasıyla Hazret-i Pîr Efendimizin mürşidi Ali Alâeddîn Köstendilî kuddise sırrahu’l-âlî Hazretlerine intisâb ederek hizmetine girmişdir. Senelerce bu zâtın murâkabesinde seyr-i sülûk ettikden sonra Köstendilli Ali Efendi Hazretleri, 1115 senesinde, Hazret-i Pîr Efendimizi, dergâhı küşâd etmek üzere Karagümrük'e gönderdiği zaman Veliyyüddîn Efendi'yi de yanına vermiş ve bundan sonraki sülûkunu Hazret-i Pîr’e havâle etmişdir.
Hazret-i Pîr Efendimiz, Süleyman Veliyyüddîn Efendi'ye aynı yıl hilâfet vermiş ve kendisine serhalîfe tayîn etmişdir. Sâlikânın hâllerine nezâret eylemelerini ve kendisinin halvetde ve uzletde bulundukları zamanlarda sabah, akşam ve yatsı usûllerinin ve mukâbele-i şerîfin icrâsına müsâade buyurmuşlardır.
Süleyman Veliyyüddîn Efendi Hazretleri 1222 senesinde Sultân Selim Câmi‘-i Şerîfi civârında Hamza Dede mahallesinde Çerağcı Çeşmesi yakınında bir dergâh binâ etmiş ve Hazret-i Pîr tarafından posta oturtulmuşdur. Hazret-i Pîr Efendimiz, âlem-i cemâle intikâlinden kırk gün önce kendisini makâm-ı irşâda getirmişdir.
Pîr Nûreddîn Cerrâhî rehinde Fahriyâ
Serhalîfe Veliyyüddîn’e ettik iktidâ
Âşıkâne Hak rızâsın elde etmekse murâd
Hânkâh-ı hizmetinde durma eyle cân fedâ
İRTİHÂLİ
İrşâd makâmında yirmi beş sene kalan Veliyyüddîn Efendi Hazretleri 1158 senesinde yetmiş dört yaşında iken bir Cuma gecesi gece yarısında ihvân-ı tarîkati huzûruna çağırarak hepsinden helâllik diledikden sonra “Tövbe yâ Rab, estağfirullâh, Lâilâhe illallah Muhammedü'r-Resûlullah” deyip meclisdekilerin zikr-i tevhîd ve Kur’ân-ı Kerîm tilâvetleri arasında Hakk'a yürümüşdür.
Ertesi gün pirdaşı Sertarîkzâde Sertarîk Şeyh Mehmed Emîn Efendi Hazretleri tarafından gasledilmiş ve diğer pîrdaşı Şeyh Mehmed Hüsâmeddîn Efendi Hazretleri tarafından da icrâsı lâzım gelen merâsim yapılarak büyük bir cemaat ile Fâtih Câmi‘-i Şerîfine götürülmüş ve Cuma namazından sonra cenâze namazı kılınmış ve tekrar büyük bir cemaat eşliğinde, zâkirlerin gulgule-i tevhîd ü tehlîli ile ve ilâhiler okunarak dergâha getirilmişdir...Bu merâsim Hazret-i Pîr Sünbül Sinân Hankâh-ı Şerîfi postnişîni, Koca Şeyh Nûreddîn Efendi Hazretleri tarafından idâre edilmişdir...Veliyyüddîn Efendi Hazretleri vasiyyeti vechile Hazret-i Pîr’in ayak ucunda hazırlanan kabre defnedilmişdir. Rahmetullâhi teâlâ aleyhi rahmeten vâsiaten ve kaddesallâhu sırrahû.
ŞEMÂİLİ VE EVSÂFI
Süleymân Veliyyüddîn Efendi Hazretleri, orta boylu, iri elâ gözlü, kırmızıya mâil renkli, ak sakallı bir zât imiş. Yürüyüşü ve hareketleri hızlı, meşrebi ekseriyâ celâl üzere görünür imiş. Sarı tâc-ı şerîfî üzerine cüneydî siyah destâr sarar, ekseriyâ yeşil entâri üzerine eliflâm bağlar ve çoğu zaman aşağıda menkıbeler kısmında bahsedilecek olan yeşil hırkasıyla gezermiş. Âlim, âmil, fâzıl, kâmil, edîb, erîb ve gâyet şefîk bir zât imiş. Zikrullaha ve halvete çok rağbet edermiş...Dervîşlerin seyr-i sülûku ve terbiyesi husûsunda pek titiz imiş. Dervîşlere ve fukarâya ikrâm edilecek olan yemekleri bizzat kendi elleriyle pişirirmiş.
Veliyyüddîn Efendi Hazretleri hakkında Fahreddin Efendi Hazretlerinin diğer bir medhiyyesi de şudur :
Şâh-ı iklîm-i kerâmet Şeyh Süleymân-ı Velî
Hâzır olsun sâlikân-ı Pîr’e her dem himmeti
Lutf-ı rûhâniyyesinden müstefîddir bendegân
Dâimâ himâyesinde işte bu Fahrî kulu
Serhalîfe Süleymân Veliyyüddîn Efendi Hazretlerinin sayısız dervîşânı ve dört halîfesi vardır. Bunlardan biri, Hazret-i Pîr Efendimizin küçük kardeşi Hâfız İbrâhim Feyzî Efendi'dir.

MENKIBELERİ
Bu zât-ı akdesin bir çok ibretli menkıbeleri vardır. Bunlardan bazılarını buraya kaydediyoruz.
1
Süleyman Veliyyüddin Efendi Hazretlerinin çok zengin bir amcası varmış, vefâtında arkasında büyük bir servet bırakmış...Veliyyüddîn Efendi'nin hissesinde de yüklü bir meblağ düşmüş...Bu haber kendisine ulaşınca, hemen Hazret-i Pîr'in huzûruna girerek mes'eleyi arz etmiş. Hazret-i Pîr, “Sen bugünkü mîrâsa mı tâlibsin, yoksa yârınki ihsân-ı ilâhiyye mi? İftah ayneyk yâ Süleymân!” buyurunca Veliyyüddîn Efendi kendi hissesinden ferâgat ederek kalan mîrası diğer mîrâsçılara bırakmış...O sırada mevsimin kış olması münâsebetiyle mîrâsçı akrabâlarından birisi ona teşekkür kabîlinden bir hediye olmak üzere yeşil çuhadan bir hırka yaptırıp getirmiş. Veliyyüddîn Efendi de bu hediyeyi kabûl ederek hırkayı giymiş. Giymiş ama Hazret-i Pîr, hırkayı görünce “Veliyyüddîn! sen bu hırkayı nereden aldın?” diye sormuş. Veliyyüddîn Efendi, “Amcamın mîrâsını terk ettiğim akrabâlarımdan birisi hediye getirdi” deyince Hazret-i Pîr, “O hırka mîrâsdan alınan parayla yaptırılmışdır. Onu sana mâl edelim de ömrünün sonuna kadar giyesin ve öldükden sonra da senin sandûkanın üzerine koysunlar da bizden sonra gelenler ibret alsınlar” buyurmuşlar. Ertesi gün, “Bugün Cuma namazını Fâtih Sultân Mehmed Câmi‘-i Şerîfinde edâ edelim ve sonra da Kubbe Dergâhına gidelim, âyin-i şerîfde bulunalım” buyurmuşlar ve Serhalîfe hazretlerini yanına alıp Câmi‘-i Şerîfe gitmişler. Cuma namazından sonra Çörekçi Kapısındaki fırının önünde durup, “Veliyyüddîn! Üstündeki hırkayı çıkarıp yere yay” diye irâde buyurmuşlar. Serhalîfe, derhal bu emre imtisâl ederek hırkayı çıkarıp yere sermiş. Hazret-i Pîr börekçiye, hırkanın üzerine birkaç kıyye poğaça doğramasını söylemiş ve poğaça doğranırken Veliyyüddîn Efendi'ye de sokak köpeklerini çağırmasını söylemiş. Toplanan köpeklere börekçiden aldıkları poğaçaları hırka üzerinde yedirdikden sonra “Veliyyüddîn! Al şimdi hırkanı giy!” buyurmuşlar. Veliyyüddîn Efendi de derhal emre imtisâl ederek çamurlara bulanan hırkayı alıp üstüne giymiş.
Sonra berâberce Kubbe Dergâhına gitmişler. Hazret-i Pîr, Veliyyüddîn Efendi'yi, dergâhın karşısındaki boş arsada bulunan büyük bir dut ağacının dalına saçlarından bağlamış ve tek başına dergâha girmiş. Dergâhın postnişîni olan zât, bu hâle şâhid olup Hazret-i Pîr'e hitâben "Efendim Veliyyüddîn Efendi birâderimin bir kusûru var ise afv buyurunuz da gidelim, saçlarını çözelim, halâs edelim” diyerek ricâ ve niyâzda bulununca Hazret-i Pîr “Merâk etmeyin, fakîr çağırınca o gelir" buyurmuşlar ve sonra pencereden mübârek başını çıkarıp, “Veliyyüddîn! Haydi gel!” diye seslenince Veliyyüddîn Efendi bu emre imtisâl için derhal başını silkeleyince o uzun saçları, olduğu gibi ağacın dalında kalmış ve başından kanlar akarak Hazret-i Pîr’in huzûruna gelmiş. Kendisine “Niçin saçlarınızı çözüp de gelmediniz?” diye soranlara “Şeyhim gel diye emir verdi, başka bir emir vermedi" cevâbını vermişdir. Hazret-i Pîr, mübârek eliyle Veliyyüddîn Efendi’nin başını mesh edince derhal kanlar kesilip sanki yeni tıraş olmuş gibi bir hâle gelmiş...Hazret-i Pîr, “Veliyyüddîn Efendi'nin ağaçda kalan saçlarını aldırmış ve ikiye ayırarak bir kısmını Kubbe Dergâhı Şeyhi Süleyman Veliyyüddîn Efendi'ye vermiş, diğer kısmını da kendileri alarak “Bizden sonra gelen ehl-i tarîka ibret olmak üzere yarısı bu dergâh-ı şerîfde kalsın, diğer yarısını da dergâha götüreyim de orada muhâfaza edilsin” buyurmuşlardır.

2
Veliyyüddîn Efendi Hazretlerinin dergâhın fukarâsı için yemekleri bizzat kendisinin pişirdiğinden bahsetmişdik. Günlerden bir gün yine yemek pişirirlerken, zeytinyağı lâzım olunca halîfelerinden Saçlı Şeyh diye bilinen Mustafa Efendi'den biraz zeytinyağı getirmesini istemişler...O da her nasılsa türbedeki kandillere tahsîs edilen zeytinyağından getirmiş. Veliyyüddîn Efendi, zeytinyağını koklamış ve celâllenerek “Mustafa! Bu yağı türbe-i şerîfin dolabına, başındaki tâc-ı şerîfi de dönme dolaba bırak!” diye emretmiş. Mustafa Efendi, hatâsını anlamış ve üzüntüsünden oracıkda düşüp bayılmış. Dergâhdaki ihvân gelip kaldırmışlar, ayıltmışlar fakat Veliyyüddîn Efendi Hazretlerinin emrine uyarak başındaki tâc-ı şerîfi çıkarmışlar. Mustafa Efendi bu hatâsından dolayı halîfe kıyâfetinden soyunup alelâde bir dervîş kıyâfetine bürünmüş. Bu hâle şâhid olan Hazret-i Pîr'in halîfelerinden Mehmed Hüsâmeddîn Merdî Hazretleri, Veliyyüddîn Efendi'ye ricâda bulunarak Mustafa Efendi'yi affetirmiş ve tâcını iâde ettirmiş ammâ bu hâdise de herkese büyük bir ibret olmuş.
3
Veliyyüddîn Efendi Hazretleri bir gün ihvânı ile sohbet ederken huzûruna giren bir zât, rüyâsında bir mescide girip kâmet getirdikden sonra dışarı çıktığını söylemiş. Hazret, “Oğlum! Sen Hacca gitmek için lâzım gelen hazırlığını yapmışsın, inşâallah bu sene sıhhat ve selâmetle Beytullah'a yüz sürüp geri döneceksin" diye tâbir etmiş...Hakîkaten de o zât hazırlıklarını tamamlamış ve Hacc zamânını beklemekde olduğunu söylemiş. Az bir zaman sonra, başka biri gelip, tıpatıp aynı rüyâyı anlatınca Veliyyüddîn Efendi Hazretleri “Oğlum! Sen bir şey çalmışsın o malı götürüp sâhibine teslîm et. Yoksa hadd-i şer‘î tatbîk edilip elin kesilecek hem elsiz kalacaksın ve hem de seni görenler hırsızlık yaptığını anlayacaklar, sen de ömrünün sonuna kadar rezîl olacaksın” buyurmuşlar. Hakîkaten de o adam her nasılsa şeytana uyup bir şey çalmış ve Hazret'in bu îkâzı ile çaldığını iâde ederek dünyâda ve âhiretde rezîl olmakdan kurtulmuş...Meclisde bulunanlar, rüyâlar aynı olduğu halde tamâmen farklı tabir edilmesine şaşmış kalmışlar...İhvânından birisi, bunun hikmetini sorunca Veliyyüddin Efendi Hazretleri buyurmuşlar ki : “Evvelki gelen zât rüyâsını anlatırken kalbime Haccın farziyyeti hakkındaki âyet-i kerîme zuhûr etti. İkinci gelen zât rüyasını söylerken kalbime hırsızlık hakkındaki âyet-i kerîmenin ma'nâsı zuhûr etti. Tabirlerin farklı olmasının sebebi işte budur.”

NUTK-İ ŞERÎFLERİ
Süleymân Veliyyüddîn Efendi Hazretlerinin tesbît edilebilen iki nutk-i şerîfi var. Bunlardan biri bestelenmişdir.
1
Cân u dili pâk iden
Mevlâ zikridir zikri
Aşk ile pazar iden
Mevlâ zikridir zikri
Şerîatdir kapısı
Tarîkatdir yapısı
Hakîkatdir binâsı
Mevlâ zikridir zikri
Düşmüşleri kaldıran
Aşk bahrine daldıran
Maksûduna erdiren
Mevlâ zikridir zikri
Erenlerin yolunu
Sürerler hep demini
Dervîşlerin mu'îni
Mevlâ zikridir zikri
Şeyh yedini kim tutar
Ref‘-i hicâb ol ider
Cânân eline gider
Mevlâ zikridir zikri
Veliyyüddîn senin sözün
Zikr ile pâk et özün
Dostuna tutar yüzün
Mevlâ zikridir zikri
2
Cemâlin aşkına düşmüş senin bir derd-mendin var
Geçip baş ile cânından senin bir derd-mendin var
Firâkınla melûl olmuş gamınla yâr-i gâr olmuş
Cihân başına dâr olmuş senin bir derd-mendin var
Bu dünya izzetin atmış dil-i ârı hüsnüne satmış
Yakıp aşkın kebâb etmiş senin bir derd-mendin var
Bu vecd ile sa’y eyler terahhumler umup ağlar
Muhabbet neş’esin söyler senin bir derd-mendin var
Diler pâyinde hâk olsun sana hizmet ile dolsun
Kapunda bir gedâ olsun senin bir derd-mendin var
Visâlinle şeref-yâb et dil-i mahzûnumu şâd et
Veliyyüddîn kulun yâd et senin bir derd-mendin var