Şerîat Dışımızı Tarîkat İçimizi Temizler - Sohbet - 14 Mart 1981 US

10 Aralık 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Şeriat

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerine Amerika'daki bir sohbetlerinde sordular, "Biz bu okulda tasavvuf tahsîl ediyoruz fakat şerîatı tatbîk etmiyoruz, buna ne dersiniz?" dediler. Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Şerîatsız tarîkâtı eline almaya kalkarsa, fenersiz mum yakmaya benzer. Fenersiz mum yakıyor. Rüzgarlar onu söndürebilir. Ama tasavvuf da bir hayırdır, şerîat da bir hayırdır. Büsbütün terk etmekdense, birini yapıp birini yapmamak daha ehven-i şerdir. Hiç birini yapmamakdansa birini yapmak daha hayırlıdır. İç âlemini tenvîre çalışan kimselerin muhakkak sûretde dış âlemi de münevver olur. Çünkü Allahu Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, insanların yüzlerinin güzelliğine ve yapdıkları işlere bakmaz da kalblerindeki bulunan niyetlerine bakar. Yani ihlâs ile mi yapıyor, bütün davâ bu. 

Ve ekâbir yanında da iç âlemi tenvîr etmek, dış âlemi tenvîr etmekden daha güçdür. Meselâ bir adam parayı eliyle tutsa, para da kirli olsa, sabunla suyla o elini yıkar ve tathîr eder, kolaydır hemen. Fakat paranın muhabbetini kalbine koyarsa, tathîrâtı güçdür. Onun için ekâbir yanında, iç âleminin tasfiyesi ve nefsin tezkiyesi, dış âleminden daha güçdür ve zordur. Onun için içeriyi yaparsa, dışarıyı mutlakâ yapacakdır. Yani onun için faydadan hâlî değil. Ama iki taraflı olursa daha hayırlı olur. 

Bir misâlini daha verelim. Bir adam, üstüne bir kat elbise giyerek, saçını sakalını berbere tıraş ettirerek, bir hamama giderek temizlenmekle, ayağına güzel bir ayakkabı giymekle filan, ki üç yüz beş yüz doların içindedir bunu yapmak, bir anda insan olabilir, insana benzer. Ama iç âlemini insan etmek elli sene sürer. Milyonlarca para sarf etse yapamaz, kolay iş değil. İç ve dış âlemi tathîr olursa, o daha güzel, aliyyü'l-a'lâ olur o.

Ben şöyle teşbîh ederim, biraz çirkince ama güzeldir, yerindedir. Bir oturak farzet, lâzımlık, dış tarafı temiz, içi kirlidir onun. Yâhud bir idrar şişesi farzet, doktora götüreceğiz, onun içi kirli, dışı temizdir. Bir de ibrik farzet, içerisine su koyuyoruz elimizi yıkamak için ve lalettayin yerlere koyuyoruz ibriği, onun dışı kirli, içerisi temizdir. İçi temiz dışı kirli olan, o ibrik gibidir. Dışı temiz, içerisi kirli olursa, oturak gibidir. İnsana lâyık olan hem dışı hem içi temiz olmak lâzımdır. Dış tarafı şerîat temizler, iç tarafı tarîkat temizler. 

Bizim Mısrî Niyâzî Hazretleri var, kuddise sırruh, İslâm sôfîlerinden ileri safhada bulunan ve bazı esrâr-ı ilâhiyyeden herkese açılması lâzım gelmeyen bazı esrârı bu zât fâş etmiş, söylemiş, aşk sarhoşluğuyla. Her kâmil insanın ayağına bir diken batdığı gibi, onun da ayağına diken batmış ve sultan tarafından iltifatlı sözlerle Limni'ye sürülmüş, Limni adasına. İltifatlı sözlerle. Mektûbu okudum çünkü, Sultan Ahmed'in mektûbunu, Şeyh'e yazdığı mektûbu okudum. Diyor ki, "Bunun esrârını siz bilirsiniz" diyor, "sizi sürdürüyorum ama siz meşâyihden olduğunuz için manevî âleme dâhil olduğunuz için, bunun esrârını siz bilirsiniz" diyor pâdişah Mısrî Niyâzî'ye. Ve o hâlde gitmiş Limni'ye. İşte eli zincirde, ayakları zincirde filan, öyle götürmüşler. Fakat bu arada tabii kendisine bakamamış hâricî kısmına. İç m-çamaşırları kirlenmiş, malûm yerlerini tıraş edememiş. Ve orada Hakk'a mülâkat etmiş, ölmüş. Ölmüş değil, olmuş. Sonra gassâl gelmiş. Malûm ya bizde cenâzeyi yıkıyorlar. Mûsevîler de yıkarlar, biz de yıkıyoruz ya. Cenâzeyi yıkayacağı vaktide o gassal böyle çeşm-i hakâretle Hazret'in naaşına bakmış, demiş ki, "Yâhu sen evliyâlık davâsında bulunan bir adamdın, bu ne pislik!" demiş. Hem yıkıyor hem konuşuyor filan. Derken Hazret birden bire, o yıkandığı tahtanın üstüne oturmuş böyle demiş ki gassale, "İçimizi temizlemekden dışarıya fırsat kalmadı" demiş. Gassal korkudan düşmüş bir tarafa.

Şerîat insanları azîz eder. Bir adamın içerisi çok temiz ve tâhir olsa, yani bütün sıfat-ı mezmûmeyi sıfat-ı memdûhaya kalb etdirse, fakat dış âlemi kirli olursa cemiyet içine girdiği vakitde cemiyet ona çeşm-i hakâretle bakar ve o izzetden düşer, zillete düşer yani o şekilde. Şerîat insanları zilletden izzete götürür. Onun için hem hâricini tathîr etmeli, hem dâhilini. Dış tarafını tamir etmiş, mamûr kılmış fakat içerisi harâbdır, bir cemiyet içerisine girdiği vakitde bakarlar ki onda sıfat-ı mezmûme var, ondan yüz çevirirler. Girer ama bir müddet sonra anlaşılır ne olduğu. Onun için şerîat insanları dâimâ izzete götürür. Temiz olduğu için halk onu kabûl eder, cemiyet arasına girebilir. Ama içerisi ne kadar pâk olursa olsun, insan zâhire bakar, bâtını göremez. Allah bâtını görür. Bir de Allahu Teâlâ'nın bâtını gösterdiği zevât görebilir. Çünkü velîler velîlerin hâllerinden bilebilirler. Âşıklar âşıkların hâllerinden bilirler. Onun için zâhirde kirli olduğu vakitde, halk arasında zelîl olmuş olur. Şerîata itâat ederse, o vakit hem zâhirde azîz olur, hem bâtında olur. 

Birçokları kendilerini bu şekilde saklamışlar da, saklayanlar da var. Malûm ya defîneler vîrânelere gömülür. Kendilerini halkdan gizlesinler diye bu şekilde görünenler de var ama bu görünmeleri kendi istek ve arzularıyla değildir. Hakk tarafından o elbise onlara giydirilmişdir. Nefs artık yedinci mertebeye döndükden sonra, iç âlemini tenvîrde, yedinci mertebede, renksiz olur o. Artık halk ona bakmış, böyle görmüş, onu levm etmişler filan filan, hiç bir nazar-ı itibarı yokdur onun için. Hakk katındaki makbûliyyetine bakar ama herkesin tahammül edeceği bir meslek değildir. 

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön