Şerîatde Tarîkatde Hakîkatde Mûsıkî

17 Şubat 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Hikmet

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Fahr-i risâlet sallallahu aleyhi vesellem, vaktâ ki Medîne'ye geldiler, Medîne halkı Resûlullah'ı karşıladılar, ellerinde mazharları vardı, bizim çaldığımız gibi mazharlar. Onunla karşıladılar, kadınlar, çocuklar, adamlar, başdan aşağı, "Tala'al bedru aleynâ min seniyyâtil vedâ'i", bu kasîdeyi okuyarak Efendimiz'e. 
Bu mûsıkî ile san'at mes'elesi çok mühim. Âlem-i ervâhda, "elestü bi rabbiküm" hitâbında, "kâlû belâ" diyen ervâh, mûsıkîde bunu görüyor, bunu işitiyor. Ama nefsi daha ıslâh olmadıysa, şehvâniyyete gider. Nefsi ıslâh olduysa, rahmâniyyete vâsıl olur. Çünkü rûh, üçüncü merâtibe çıkarsa, yani bedenden teâlî ederse, o vakit güzel san'ata mübtelâ olur. Güzel san'ata mübtelâ olduğu vakit, evvelâ bu san'atı Cenâb-ı Hakk'ın "elestü bi rabbiküm" hitâbından aldığı lezzet ile, onu duyacak, onu duyması lâzım. Ama duymazsa, dereke-i hayvâniyyetde olursa, o, şehvâniyyete kaçar. 
O âlem-i ervâhda rûhlar, Hitâb-ı İzzet'e karşı, yani Cenâb-ı Hakk'ın huzûrunda hepsi mest ü hayrân oldular. Allah öyle bir güzellik ki, O'nu kim görürse mest ü hayrân olur. Hakk bu âlemde göz ile görülmez, basîret ile görülür. Çünkü "لاَّ تُدْرِكُهُ الأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الأَبْصَارَ lâ tüdrikühü'l-ebsâru ve hüve yüdrikü'l-ebsâr"dır. Göz O'nu kavrayamaz, Allah gözü kavrar. Ama basîretle görülür, tecelliyât-ı ilâhiyye. Çünkü Cenâb-ı Ali kerremallahu vecheh aleyhisselâm, "Lâ a'büde rabben lem ereh, ben görmediğim rabbe ibâdet etmem" buyurmuşdur. Makâm-ı müşâhedeye çıkanlar, görürler. " فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِۜ fe eynemâ tüvellû fe semme vechullah", nereye bakarsa Hakk'ın vechini görür. 
Cenâb-ı Hakk, "rabbüküm" demedi, "elestü bi rabbiküm" dedi. Bunun ma'nâsı şu. Bir çocuğa, ufak bir çocuğa sorarsın, dersin ki, "Ben kimim?". O çocuk bilmez baba demeyi. "Ben senin baban değil miyim?", "Ben senin amcan değil miyim?" veya "Bu bardak değil mi" diye sorulur çocuğa. Onun için, "Ben sizin rabbiniz değil miyim?" diye sordu. 
Öyle bir tatlı lisân, öyle bir taltlı sadâ ile sordu ki, o gaşy olanların hepsi, orda mest ü hayrân oldular, "kâlû belâ" dediler ve o hitâbı hiç unutmadılar. Onun için Cenâb-ı Hakk, "üzkurû ahdellezî" yani "dünya yüzünde de o ahdi unutmayınız" diyor.
Bazen benim tabl vurdurmamdan yani mazhar vurdurmamdan filan, şerîat ehli, ki biz onlara ve fikirlerine hürmetkârız, şerîat ehli bazen bize soruyor, "Bu haram değil midir? Bu bidatdir ve haramdır" diyorlar. Ben onlara şöyle cevâb veririm. İslâm beş şey üzerine binâ kılındı. Savm u salât, hacc u zekât, kelime-i şehâdet. Savma yani oruca biz davulla kalkıyoruz. Davul çalmak niye haram olmuyor derim. Gazâda da çalgı vuruyorlar, gazâda. Tarîkat-ı aliyye ve âşıklık, nefs ile gazâdır, gazâ-yı ekberdir. 
Ama hepsi anlıyor mu bunun rahmâniyyetini yâhud nefsâniyyetini? Anlamaz ama riyâdan ihlâsa gidilir, aşk-ı mecâzîden aşk-ı hakîkîye varılır, ilm-i zâhirden ilm-i bâtına gidilir. Mecnûn eğer Leylâ demeseydi, Mevlâ demezdi. Sonra Mevlâ dedi. Leylâ Leylâ derken, Mevlâ Mevlâ dedi. Sanem sanem derken Samed dediler. Şirkden tevhîde gidilir.
'Âşıkın hâlin sorarsan tevhîdin hammârıdır
Nûş ider 'aşkın şarâbın dü cihândan fâriğdir
Girmez anın sem'ine hiç kimsenin efsânesi
Cân kulağından gelen ol Hâlık'ın güftârıdır
www.muzafferozak.com

Listeye geri dön