28 Kasım 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Pek sevdiğim ve babam makâmında saydığım üstâdım, hocam, velînimetim Sâmî-i Saruhânî Hazretleri ile Cuma namazlarından sonra hânelerinde otururduk. Bir gün, yemekden sonra fakîre şöyle buyurdu : "Oğlum, öldüğün zaman nereye defnolunmak isterdin?". Cevap verdim, "Efendim, nasîb olursa Edirnekapı hâricinde Halebî merhûmun civârında defn olunmağı arzu ederdim. Zîrâ oraya İstanbul âlimlerinden pek çoğu defn olunmuşlardır" dedim. Hazret içini çekerek, "Sakın beni oraya defn etmeyiniz" buyurdu. "Zîrâ ben hem günâhkâr ve hem de ilmen zayıf bir insanım ve kendimi oraya lâyık göremem. Beni Edirnekapı'da Mısır tarlasının kenarına gömüverirsiniz, olur biter".
Meğer, Hazret bu sözleriyle bana vasiyet ediyormuş. Üç gün sonra, yatsı namazını kılarken vâsıl-ı dîdâr oldular. Fakîr, o zaman Arapçayı yeni öğrenmeğe başladığımdan, okuduğum âyet-i kerîmelerin ma'nâlarına vâkıf ve âşinâ değildim. Fakat nasıl olduysa bilemiyorum cenâzesinde Sûre-i Fecr'in son âyetlerini okuyuverdim :يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ * اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ * فَادْخُل۪ي ف۪ي عِبَاد۪يۙ * وَادْخُل۪ي جَنَّت۪يYâ eyyetühe'n-nefsü'l-mutma'inne. Ircı'î ilâ rabbiki râdiyyeten merdiyye. Fedhulî fî 'ibâdî. Vedhulî cennetî.Ey mutma'inn olan nefs! O'ndan râzı ve O'nun rızâsını kazanmış olarak Rabbine dön. Gir has kullarımın arasına. Gir has kullarıma mahsûs cennetime.
Ancak bugün bu âyet-i celîlenin ma'nâsını ve Allahu Teâlâ'nın hakkıyla îmân eden kullarını hitâb-ı izzetiyle nasıl taltîf ve tatyîb buyurduğunu, denizlerden bir katre ve güneşden bir zerre mikdarı idrâk ve ihâtâ edebilmekdeyim. Rahmetullahi aleyhi ve rahmeten vâsi'a.
Bilenler bilir, Cenâb-ı Hakk'ın bu hitâbı, O'nun has kullarınadır, dostlarınadır, velîlerinedir. Kulunu, kendisine izâfe etdiği kullar arasına alması ve kendisine izâfe etdiği cennete dâhil etmesi, bunu açıkça göstermekdedir. Efendi Hazretlerinin "Ben o vakitler çok gençdim, bu âyetleri bilerek okumadım, neden sonra anladım ki bana Allah okutdurdu" buyurmasının hikmeti budur.
Efendi Hazretleri Hazret-i Şeyh'in âlem-i cemâle irtihâli hakkında da şöyle buyurmuşlardı :
Vefâtları Salı'yı Çarşamba'ya bağlayan gece Yatsı namazında vukû buldu. Sabah erken ilk ben kendilerini ziyârete gitmişdim. Seslendim cevap veren yok. Kapı açıkdı, içeri girdim. Efendi Hazretlerini secdede teslîm-i rûh etmiş hâlde buldum. Evde kimse yokdu. Bildiğim bütün büyüklerime haber verdim. Bütün defin hizmetlerinde bulundum. Hazret, sık sık secdede uyuyakalırlar, Vâlide Hanım'ın yanına gitmezlerdi.
Şu işe bakın ki, uzun yıllar sonra bir gece, Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri de tıpkı pek sevdiği azîz mürşidi gibi rûhunu secdede teslîm etmiş, secde hâlindeyken Allah'a vuslat etmiş, vâsıl-ı dîdâr olmuşlardı. Ne kadar manidar değil mi?