25 Ocak 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Dağıstan arslanı Şeyh Şamil Hazretleri, yirmi üç yıl Rus çarının ordularına kan kusturmuş, anlı şanlı bir islâm mücâhidi idi. Maalesef bu mücâhede ve mücâdelesinde başda Osmanlı Devleti olmak üzere hiçbir İslâm ülkesinden yardım edilmemişdir. Hattâ yardım şöyle dursun, kıt ve kısır menfaatleri uğrunda Ruslarla işbirliği yapan bazı hâinler, dinlerine, mukaddesatlarına, ırz ve iffetlerine ihanet etmekden utanmamışlar, yalnız Şeyh Şamil'e değil, aynı zamanda islâm davâsına da hıyânet etmişlerdir. O koca kahraman, savaşa savaşa esir düşmüşdü. Çar, kendisinin cesâret ve şecâatine, hamiyyet ve metânetine hayrân olmuş veya böyle görünmeyi şahsî ve siyâsî çıkarı bakımından yararlı görmüşdü. Onun için de, teslîm olurken yapılan anlaşmada dilediği ülkeye serbestçe gidebileceği şartı kabûl edilmişdi.
Şeyh Şâmil Hazretleri, Medîne-i Münevvere'de yerleşmeyi arzu ediyordu. Sevgili Peygamberine, iki cihân serverine komşu olabilmek ve ömr-i azîzini onun civârında geçirmek en büyük arzusu ve temennîsiydi. Netekim öyle de oldu ve önce İstanbul'a geldi. Padişah, kendisinin efsane gibi dillerde dolaşan yiğitliğini, kahramanlığını ve menkıbelerini dinlemiş ve onunla tanışmayı arzu etmişdi. Bunun için de, kendisini sarayının kapısında karşılamış ve elini Şeyh Şamil'e uzatarak kendisini kutlamak ve hoş geldin demek istemişdi. Şeyh Şamil, büyük bir celâdetle kendisine uzanan bu eli tutarken şöyle demişdi, "Şevketli padişahım, bütün müslümanların halîfesi olan siz, bu elinizi bana Dağıstan'da kâfirlerle savaşırken uzatmış olsaydınız, Allahu Teâlâ ve Resûl-i Müctebâ indinde daha makbûl ve islâm davâsında daha meşkûr olurdu".
Söz, Şeyh Şâmil Hazretlerinden açılmışken, onunla ilgili bir kıssayı daha nakletmek isterim.
Müşârünileyh, esîr olunca, Çar yukarıda da belirtdiğimiz gibi, şahsî ve siyâsî mülâhazalarla kendisine karşı izzet ve ikrâmda bulunmuş, kendisini sarayında misâfir etmişdi. Bir gün, çar ve erkânı ile aynı sofraya oturmaya tenezzül etmeyen Şeyh Hazretleri, büyük bir iştihâ ile kendisi için hazırlanan pilavı kaşıklarken, Çar yâverlerinden bir mareşal aklınca espri yapmak istedi ve Çar'a hitâben, "Haşmetmeab, Şeyh Hazretleri o kadar iştihâlı ki, beni bile yemelerinden korkuyorum" dedi. Şeyh Şâmil, elinden kaşığı bırakdı, bu soğuk şakayı yapana dik dik bakdıktan sonra Çar'a döndü ve, "Majesteleri, saray mareşalini temin buyurabilirsiniz, korkmalarına lüzûm yokdur. Çünkü elhamdülillah ben müslümanım ve bizim dînimizde domuz eti haramdır" dedikden sonra pilavını kaşıklamağa devâm etdi.
Şeyh Şamil, İstanbul'da bir süre kaldıkdan sonra Medîne-i Münevvere'ye gitdi, kılıcını ve silahlarını muvâcehe-i şerîfede yere koyarak niyâzda bulundu, "Yâ Resûlallah! Allahu Teâlâ indinde yegâne dîn olan senin getirdiğin dîn-i mübîn-i islâm için yirmi üç yıl cihâd etdim. İhânete uğradım. Bu mücâhede ve mücâdelem, kabûle şâyân görüldü mü? Benim için asıl önemli olan işte budur" diyerek gözyaşı dökdü. Bir müddet sonra da ecel şerbetini içerek sevgili peygamberinin ebediyyen komşusu oldu ve Cennetü'l-Bakî' kabristanında ebedî istirahatgâhına defnedildi.
Ey mü'min kardeşim! Yolun düşerse Medine-i Münevvere'ye vardığında diğer islâm büyükleri meyânında Şeyh Şâmil Hazretlerini de ziyâret et. Buna muvaffak olamazsan, buradan rûh-ı pür-fütûhuna Fâtiha-i Şerîfe ithâf eyle.
www.muzafferozak.com