Şeyhini Üzen Dervîş

23 Ekim 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Muzaffer Efendi

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Dervîşin birisi efendisine büyük hizmetlerde bulunuyor yani efendiye hizmet etmeyi bir şeref addediyor, bütün vücûdunu efendisine hizmet etmeye vakfetmiş, çalışıyor. Bir gün o dervîş şeyhin canını sıkdı. Bir kabahat yapdı şeyhin ona canı sıkıldı. Zîrâ tarîkat-ı aliyyede şu vardır, mürîd efendinin yanında pek fazla oturmamalıdır. Çünkü neden? Yapdığı hareket şeyhini kırarsa, o farkına varmadan bir hareket yapar, şeyhini kırarsa eğer, onun feyzi kesilir. Haberi olmaz onun. Onun için şeyh ile mürîdler pek fazla temas etmez, ders, mukâbele, zikir hâricinde. Bir şey yapdı o mürîd, şeyhi üzdü. Fakat mürîdin o yapdığı hatâdan kendi haberdâr değil. Şeyh üzüldü ona hemen o mürîdin kalbine şöyle bir fikir peydâ oldu : "Yâhu benden başka burda dervîş yok mu? Bu adamın bütün hizmetini senelerden beri ben görmekdeyim". Kendi kendine böyle düşünüyor şimdi. Şeyhin ona kalbi kırılır kırılmaz, onun kalbinde böyle bir efkâr peydâ oldu, "Benden başka burda mürîd yok mu, hizmet edecek adam yok mu? Ben bu adamın gece gündüz hizmetine bakıyorum" diye düşünmeye başladı. Ve kendi kendine şeyhin hizmetini bırakdı çıkdı. Diğer bir dervîş hizmete başladı. Tabii efendi hizmetsiz kalacak değil ya. Çünkü Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri sevdiğini bırakmaz. Biri giderse biri gelecek yerine, yâhud ikisi gelecek. Çünkü Allah bir kapıyı kapadı mı iki kapıyı açar. Birkaç ay böyle efendinin hizmetinden geri durdu. Efendi bir kaç ay sonra o mürîdi affetdi. Affeder etmez hemen dervîşin kalbinde şeyhe hizmet muhabbeti meydana geldi. Ve hemen koşdu başladı yine efendinin hizmetini görmeye. Sonra şeyh ona dedi ki, kulağına eğildi, "Bu hizmeti yapman senden mi benden mi?" dedi.

Dervîşlik iki türlüdür. Bazısı hizmet dervîşidir yani hem malıyla hem canıyla şeyhine, dergâhına, fukarâya hizmet eder. Bazısı da hizmet ehli değildir, bunlar yalnız şeyhin sohbetine ve mukâbelesine iştirak ederler, imkânları varsa mallarıyla hayır hasenât yaparlar, bir de kendilerine verilen dersi yaparlar. Bunlara muhib tabir edilir. Hizmet dervîşlerinin riâyet etmesi gereken âdâb hakkında büyük mürşidimiz Pîr Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri şöyle buyuruyorlar :

Hizmet dervîşlerinin yolları karîb ve sülûkleri sâirden ziyâde âsândır. Lâkin hizmet dahi gâyetle güçdür. Hizmet dervîşi ziyâde âkılâne harekete muhtâcdır ve cümleden evvel şeyhin zâhir meşrebini bilip ona göre hizmet etmelidir. Sâniyen imtihânâtını anlamak lâzımdır. Meselâ, muhâlif söz gibi ve zâhire münâsib olmayan bazı harekât gibi. Bunlar ile dervîşi imtihân edip ne idüğünü yine kendine bildirmekdir murâd. Meşâyih hâşâ ki rızâullaha muhâlif iş eyleyeler, belki ne işlerlerse mahzâ izn-i Hakk'la işlerler. Dervîş, şeyhinin harekâtının sırrını bilmez ve bilip anlamak dahî murâd etse anlamağa kâdir değildir. Dervîşe hemen lâzım olan budur ki, şeyhine sıdk ile hizmet edip hıyânet ve garazdan berî ola ve hizmeti hasbeten li vechillâh ola. Hizmetini bir şeye ta'lîk etmeye ve mukâbelesinde nesne talebinde olmaya. Zîrâ öyle olsa, garazla hizmet etmiş olur. Hasbî olmak lâzım gelir. Ve hizmet hasbî olmayıp, garaza mebnî olsa, yüzyıl dahi hizmet etse, fâidesin göremez. Hidâyete mazhâr olan dervîş, dâimâ şeyhin himmetine mazhar olur. Ve gadaba mazhar olan, dâimâ şeyhden celâl üzre muâmele görerek, sonra ne'ûzübillâhi te'âlâ inkisârına mazhar olur. İmdi dervîşe lâzım geldi ki, dâimâ kendi kendiyle muhâsebe görüp, noksânını bilip a'mâlini ve hizmetini ıslâh etmekle mukayyed ola, yoksa kör gibi kendinden gâfil olup kabâhatin anlamayıp garaz ve hıyânet üzre olup garaz ve hıyânetini fehm etmeyip, "şeyhim bana himmet etmez" diye şeyhine iftirâ etmeye. Kendi kendinden gâfil olup hıyânet ve garazla hizmet zu'munda olan dervîşi, pîrân-ı tarîkat reddedip bir gün kendiliğinden şeyh kapısından olup gider. Öyle olduğu sûretde tâ ıslâh-ı nefs edip kendine salâhiyyet ve şeyhine itâ'at ve inkıyâd melekesi gelmedikçe, bir dahi şeyhine varmaya, hidâyet-i ilâhiyye erişip zikrolunan melekenin sâhibi oldukda gele.

Sultânü'l-Ârifîn Hazret-i Mevlânâ da bu husûsda şöyle buyuruyorlar :

Sakın tasarruf sâhibi bir veliyyi incitmeyesin. Eğer ehl-i dünyâ seni incitirse, evliyâullah bunun zararını senden uzaklaştırır. Fakat evliyâ senden incinirse, neûzübillah, o zararı senden kim uzaklaştırabilir! Senin pek çok malın mülkün olsa, gemin batarken elini nereye atarsın? Belki hepsine ihtiyâcın vardır ama akla uygun olan sana en çok lâzım olana, en kıymetli olana el atmandır. Zîrâ kıymetli bir mücevher ile pek çok şeyi elde edebilirsin. Öyleyse hazîneyi iyi muhâfaza et, sakın onu incitip, zarar verme.
Tâlib isen verme şeyhine keder
K'ol kederden döndürür senden nazar
Gıll u gışdan arıdıgör gönlünü
Çünkü kalbi sâfîdir sâfı sever

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön