Hazret, bu gevşekliğin, sâlikin, Hakk'ın emirlerine uymak ile yasaklarından kaçınmak arasında bir fark görememesinden kaynaklandığını söylüyor. Bunun sebebi de, insanın varlığının hakîkî ve zâtî olmayıp, izâfî olması ve seyr-i sülûke başlayan sâlikin, bir müddet sonra bu hakîkati yani nefsinin hakîkatde yok olduğunu hissetmeye başlamasıdır diyor. Böyle bir gevşekliğe düşen sâlik, hâlini düzeltmezse gide gide Allah'ın gadabına uğrayarak cehennem ehli hakkındaki "لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيى Lâ yemûtu fîhâ velâ yahyâ / Orada ne ölür ne de dirilir" âyeti ile beyân olunan zümreden olacağını söylüyor. Bu hâlden kurtulmanın çâresinin de, Hakk'ın emirlerine ta'zîm ederek uymak, yasaklarından kaçınmak ve her hususda azîmet yolunu tutmak olduğunu söylüyor. Taklîd yolu ile olsa da böyle yapmak gerektiğini söylüyor. Çünkü taklîdle yapa yapa zamanla tahkîke erileceğini beyân ediyor.
Eğer sâlik, Hazret'in beyân ve ihtâr ettiği üzere bu derdin çâresine bakmazsa âkıbeti iyi olmaz. Böyle bir sâliki bekleyen tehlikeleri "Tarîkat Ehlinin Düştüğü İki Varta" başlıklı yazımızda îzâh ettiğimiz için burada tekrâr etmeye gerek görmüyoruz.
Dervîşlerin 'amelleri şerî'at-i Rahmân olur
Ef'âl ile ahvâlleri tarîkat-i Kur`ân olur
Dervîşlerin hep 'âdeti gece gündüz Hakk tâ'ati
Zâyi' etmezler sâ'ati ticâret-i Sübhân olur