11 Ağustos 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Şeyhü'l-Ekber Hazretleri Fütûhât-ı Mekkiyyesinde buyuruyorlar ki :
Düşünceler, dört kısımdır, beşincisi yokdur. Rabbâni düşünce, melekî düşünce, nefsânî düşünce ve şeytânî düşünce. Düşüncelerin bilinmesi meselesini bu ve bazı başka kitâblarımızda zikretmişdik. Burada özellikle şeytânî düşünceden söz edeceğiz.
Bilmelisin ki, şeytanlar maddî ve manevî olmak üzere iki kısımdır. Maddî kısım da ikiye ayrılır. İnsan şeytanları ve cin şeytanları. Allah şöyle buyurur, "وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاط۪ينَ الْاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوح۪ي بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًاۜ وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ". Böylece Allah, şeytanları Allah'a iftirâ edenlerden saymışdır
Bu iki sınıfın arasında insanda manevî bir şeytan meydana gelmişdir. Şöyle ki. Cin ve insan şeytanlarından herhangi biri insanın kalbine kendisini Allah'dan uzaklaştıracak bir şey düşürür. Bu meyanda şeytan bazen husûsî bir şey atar, bazen de umûmî bir şey atar. Umûmî bir şey atarsa, o şey için kişide insanların ve cinlerin düşünemeyeceği şeylere bir yol açar. Nefs, o yolda derin bir anlayış kazanır ve bu kuşkulardan bir takım şeyler ortaya çıkarır. Onları söylediğinde, İblis kendisinden öğrenir. İşte insan veya cin şeytanının attığı bu umûmî yolda açılan cihetler manevî şeytanlar diye isimlendirilir. Çünkü insan ve cin şeytanları onu bilemezler ve tam olarak onu hedeflememişlerdir. Onlar, öncelikle bir takım kuşkulara yol açacak olan bu kapının o kişiye açılmasını isterler. Çünkü onlar, bu kişinin onu inceleyecek bir zekâya ve kuvvete sâhib olduğunu bilirler. Kişi bu kapıdan girip araştırma yapdığında, reddi kâbil olmayan bir takım helâk edici şeyler ortaya çıkar. Çünkü bu kişi, şeytanın kendisine verdiği ilk düşünceyi sahîh bir asıl kabûl etmiş ve ona dayanmışdır. Dolayısıyla aslı elinden kaçırıncaya kadar sürekli o asıl üzerinde kafa yormayı sürdürür. En sonunda o aslın dışına çıkar. İşte bidatlara ve hevâlarına uyanlar, böyle hareket ederler. Çünkü şeytanlar önce onlara kuşku duymadıkları bir asıl verir. Sonra onlara bir takım şeyler karıştırır, böylece saptırırlar. Bu durum, asâlet yönüyle şeytana nisbet edilir ama sapıtan insanlar, bu meselelerde şeytanın kendilerinin öğrencisi olduğunu bilselerdi, ondan uzak dururlardı.
Bu durumun en çok görüldüğü kimseler Şîa ve İmâmiyye mezhebindendir. Cin şeytanları, ilk önce onlara Ehl-i Beyt'i sevmek ve bütün sevgiyi onlara tahsis etmek için gelir. Onlar, bunu Allah'a en yüce yakınlık sayar. Onlar, Ehl-i Beyt sevgisinden iki yola sapmışdır. Bir zümre, sahabeye nefret duymuş ve Ehl-i Beyt'i öne geçirmedikleri için onlara sövme aşırılığına gitmişdir. Zîrâ Ehl-i Bevt'in dünyevî makâmlara daha lâyık olduğunu zannetmişdir. Başka bir zümre ise, sahabeye sövdükleri yetmezmiş gibi, Ehl-i Beyt'in yüce mertebesini ve insanlara önder olmalarını nassa bağlamadıkları için Allah Resûlüne, Cebrâil'e ve hattâ Allah'a karşı saygısızlığa cüret etmişdir. Nitekim içlerinden biri şöyle iddiâ etmişdir : "Emîn'i gönderen emîn değildi".
Bütün bu sapmalar sahîh bir asıldan kaynaklanmışdır ki o da Ehl-i Beyt'i sevmekdir. Bu sevgi, onların düşüncelerinde bir bozukluk meydana getirmiş ve böylece sapmış ve saptırmışlardır. Dîndeki taşkınlığın onları nereye sevketdiğine bakınız! Onları hudûddan çıkarmış ve işi zıddına döndürmüşdür. Allah şöyle buyurur, "قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ غَيْرَ الْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعُٓوا اَهْوَٓاءَ قَوْمٍ قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ وَاَضَلُّوا كَث۪يرًا وَضَلُّوا عَنْ سَوَٓاءِ السَّب۪يلِ۟"
Başka bir zümreye de şeytanlar kuşku duyulmayan sahîh bir asıl vermişdir. Bu sahîh asıl, meselâ Hazret-i Peygamber'in "İyi bir âdet başlatana hem onun ecri hem de o âdeti yerine getirenlerin ecirleri verilir" buyurmasıdır. Şeytanlar, bu hadîse göre davranmayı kendilerine sevdirdikden sonra onları terk eder. Böylece bazı kimseler, sevâb elde etmek arzusuyla, bu mesele üzerinde kafa yormaya başlar ve hayırlı bir âdet îcâd eder. Bunu kendisine nisbet ederse kabûl edilmeyeceğinden endîşe etdiği için bu husûsda bir hadîs uydurur. Bu davranışını da "Kim iyi bir âdet başlatırsa" hadîsinin hükmüne girdiği şeklinde yorumlar. Böylece Hazret-i Peygamber hakkında yalan söylemeyi ve O'nun söylemediği ve ağzından çıkmayan bir şeyi ona söyletmeyi câiz saymış ve bunun bir iyilik olduğunu kabul etmişdir. Çünkü asıllar kendisini teyîd etmekdedir. Melek, Hazret-i Peygamber'in "Bana kasıtlı olarak yalan isnâd eden kişi cehennemdeki yerine hazırlansın" yâhud "Bana iftirâ eden herhangi bir kimseye iftirâ etmiş gibi değildir. Bana iftira eden cehennemdeki yerine hazırlansın" buyurmuş olduğunu kendisine hatırlatınca, bütün bu rivâyetleri, şeytanın düşüncesine sokduğu fikirlerle tevil eder ve şöyle der, "Hazret-i Peygamber'in hadîsinde geçen durum, dalâlete çağırmayla alâkalıdır. Ben ise yalnız hayra çağırıyorum". Böyle bir kimse iyi bir âdet ortaya çıkarması bakımından ödülü hak ederken, Hazret-i Peygamber'e iftirâ etdiği ve O'nun söylemediği bir şeyi O'na nisbet etdiği için cezâlandırılacakdır.
-----------
-----------
İnsan, düşünceleri hakkında basîret ve temyîz sâhibi değil ise, iyi bile olsa, Şeytan'ın verdiği düşünceyle meleğin ve nefsin verdiğini ayırd edemez. Bunları doğru bir şekilde ayırd edemeyen kimse ise aslâ kurtuluşa eremez. Çünkü Şeytan, her zümreye o zümrenin hâline göre gelir. Bu meyânda, Şeytan'ın sâlih insanlardaki gâyesi, kendisinden bilgi ve düşünce alırken onu tanımamalarını sağlamakdır. Bu durumda sâlih insanlar bilgiyi Şeytan'dan aldıklarını bilmeyip onu Allah'a nisbet ederler. Şeytan âdetâ onların bu bilgisizlikleriyle tatmîn olur ve onları ele geçirdiğini anlar. Böylece Şeytan sâlih insanı aldatmaya devam eder ve kendisine aktardığı düşüncelerin Allah katından olduğunu ona kabûl etdirmeyi başarır. Böylelikle yılanın derisinden ayrılması gibi, sâlih kişiyi dîninden çekip alır. Yılandan çıkan derinin yılana benzediğini söyleyebilir misin? Burada da durum aynıdır.
İblîs, Hazret-i Îsâ'ya yaşlı bir adam sûretinde gelmiş ve şöyle demiş. "Ey îsâ, Allah'dan başka ilâh yokdur" de. İblîs, hîlesinin işe yarayacağından emîn iken, Hazret-i Îsâ şöyler demiş, "Sen söyledin diye söylemiyorum. Allah'dan başka ilâh yokdur". İblîs hüsrân içinde geri dönmüş.