Şeytan'ın Kandıramadığı Zâhidi Yoldan Çıkaran Kocakarı

10 Ağustos 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Alkol

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin yeri geldikçe anlatdıkları ve eselerinde de kaydetdikleri ibret dolu bir hikâyedir. Daha önce bu hikâyeyi Efendi Hazretlerinin bir sohbetinden alarak yazmışdım, şimdi de kitabına kaydetdiği şekliyle aktarıyorum :

Vaktiyle Şeytan aleyhi'l-la'ne bir zâhidin peşine düşmüş ama ne yapmış ve etmiş ve ne kadar uğraşmışsa da o zâtı başdan çıkaramamış, Allahu Teâlâ'ya isyân ettirememişdi. Evet, Şeytan düpedüz âciz kalmışdı. Bir gün yine o zâhidi nasıl yoldan çıkarabileceğini düşünür ve tasarlarken, karşısına ihtiyar bir kadın çıkcı. Şeytan, kadını görünce sevindi ve ona derdini anlatdı. Acûze, kıskıs gülerek, "Ayol, düşündüğün şeye bak! Senin bu istediğini yapar ve o adamı başdan çıkarırsam, bana bir çift ayakkabı alır mısın?" teklifinde bulundu. Şeytan'ın zâten canına minnetdi, "İstediğinden a'lâsını alırım", diye bu teklifi kabûl etdi ve aralarında anlaşdılar. 

Kocakarı, fırsat kollamağa başladı. Bir süre adamcağızı tetkik ve takib etdikden sonra, câmi-i şerîfden dönerken kendi evinin önünden geçdiğini tesbit etdi ve derhal planını tasarladı. Bir gece, o zâtın akşam namazından çıkıp evine döneceği vakti hesapladı ve bahçesinde beslediği tavukları sokağa salıverdi. Bîçâre adam, kapısının önünden geçerken sahte bir telaşla tavukları kovalıyor ve gûyâ yakalayamıyormuş gibi yaparak çırpınıyordu. Onu görünce yalvarmağa başladı, "Benim canım evladım, şu körolası tavuklar kaçışıyorlar, bir türlü yakalayıp eve sokamıyorum. Ne olursun, Allah rızâsı için bana yardım et, şunları kümeslerine koyalım" dedi. Zâhid, bir müslüman kardeşine yardımı memnûniyetle kabûl etdi ve tavukları yakalayarak bahçedeki kümese koydu. Kocakarıda bir duâ, bir senâ ki, deme gitsin. Öyle ya, avı artık eline geçmişdi. Planının ikinci ve asıl korkunç bölümünü de uygulamalıydı. "Allah senden râzı olsun yavrum" dedi. "Sen, ağzı Kur'ân'lı ve göğsü îmânlı bir gence benziyorsun. Kızım içeride hasta yatıyor, ne olur şuncağıza da bir nazar ve duâ ediversen, sevâba girersin".

Adamcağızın koltukları kabardı, zühdüne mağrûr oldu ve kendisi için hazırlanan korkunç tuzağa düşdü ve içeriye girdi. Üst kata çıkdılar ve bir odaya girdiler ki, ne görsün! Hasta filan yok, gâyet hesnâ ve müstesnâ bir genç kadın, çeşitli mezelerle donatılmış bir içki sofrasının başında kendisine buyur etmiyor mu! Derhal geri dönmek ve odadan çıkmak istedi ama, o zamana kadar kocakarı oda kapısını kilitlemişdi. "Ey zâhid!" diyordu, "Bırak zühdü de otur şu sofranın başına, bir kaç kadeh içki iç ve şu dünya güzeliyle hembezm-i visâl ol". Adamcağız şaşkına dönmüşdü. "Senden ve senin tekliflerinden Allahu Teâlâ'ya sığınırım" diyerek irkildi ve geri çekildiyse de, kocakarı son kozunu da oynadı. "Bir yere kaçamazsın" dedi, "Şimdi avaz avaz bağırır, bu adam evime ve kızıma taarruz etdi diye bütün mahalle halkını yardıma çağırırım. Düşün bak, rezîl olursun. İyisi mi, gel benim dediğimi yap!".

O zavallı şaşkın, halka rezîl olmakdansa Hakk'a rezîl olmayı kabûl etdi, aklı nefsine mağlûb oldu ve oturup hazırlanan sofrada bir güzel kafayı çekdi. Sarhoş olunca, bu defa da şehveti galebe etdi ve kendisine teslîm olmaya çokdan hazır o aşifte ile zinâ suçunu da irtikâb etdi. Bir ömür boyu içkinin ve zinânın haram olduğuna tam bir itikâd ile îmân eden o biçare, böyle bir tuzağa düşünce bir kaç kadeh şarabın verdiği sarhoşlukla, sanki aklını yitirmiş, Rabbini ve Rabbinin emirlerini unutuvermişdi. Kıyâmet günü uğrayacağı felâket ve rezâleti düşünememiş, halkın ne diyeceğinden korkmuş, Rabbinin itâbını aklına getirememişdi. 

İş bu kadarla da kalmadı. O sarhoşluğun ve şehvetin verdiği aşırı heyecan içinde kıvranırken, bir kundak çocuğunun viyaklamasını duymuşdu. Yavrucak, sanki gözleri önünde işlenilen bu ağır günahlara feryâd ediyor, acı acı ağlıyordu. Yanındaki kadın, çocuğuna bakmak üzere ayrılmak isteyince büsbütün gözleri dönmüş, öylesine öfkelenmiş, öyle hırslanmışdı ki, azgın bir hayvan gibi ne yapdığını farkedemeyecek şuursuzluk içinde zevkine engel olan o masûm çocuğu kapdığı gibi yere çalmış ve öldürmüşdü. Artık olan olmuş ve ok yaydan çıkmıştı. İnsan, bir bataklığa saplanmaya görsün, her kımıldanışında biraz daha batar ve sonunda mutlaka helâk olur. Bizim zâhid de böyle olmuşdu. Suç üstüne suç işliyordu. Günah üstüne başka bir günah irtikâb ediyordu.

Ayılıp kendisine geldiği zaman, ellerine kelepçe takılmış olduğu halde bir karakolun nezârethânesinde idi. Orada gerekli  muamele yapılmış, dosya tamamlanmış ve kendisi mahfûzen adâlet huzuruna gönderilmişdi. Hâkimler, olayı incelemişler, şâhidleri dinlemişler ve netîcede ölüm cezâsıyla cezâlandırılmasına hüküm vermişlerdi. Eve ve ırza tecâvüz, masûm bir çocuğu öldürmek gibi ağır bir suç işlemişdi. Hakk'dan korkup çekinmeyerek, halkdan korkan ve çekinen, Rabbinden hayâ etmeyerek kullardan hayâ eden bu gâfil, sonunda korkduğuna uğramış, yalnız dünyâda rezîl olmakla da kalmamış, âhiretde de zelîl ve sefîl olmağa bizzat kendisini mahkûm etmişdi.

Şeytanın ağzı kulaklarına varıyordu, murâdına ermişdi. Fakat kendi hesâbına o bîçâre zâhidi başdan ve yoldan çıkartan kocakarıdan gözü öylesine yılmışdı ki, ona va'detdiği ayakkabıları getirdiği zaman yanına yaklaşmaya cesâret edememiş ve mükâfât olarak vereceği ayakkabıları bir sırığın ucuna takarak uzakdan takdîm etmişdi. Yani Şeytan aleyhi'l-la'ne bile, insan şeytanından Hakk'a sığınmışdı. 

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön