14 Ağustos 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Bizden öncekilerden ders almazsak, bizden sonrakilere ders oluruz. Bu itibarla, gerek iyi gerek kötü bizden evvel geçenlerin mâcerâlarından kendimize dersler çıkarmamız lâzımdır. Bunun içindir ki Hakk Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri Kitâb-ı Kerîminde nice kıssalar anlatmış, bu kıssalar vâsıtasıyla bize eğriyi doğruyu bildirmiş, geçmişdekilerin başlarına gelenleri birer ibret levhası hâlinde bizlere ayan beyan göstermişdir. Ne mutlu ibret alanlara, ne mutlu hak ve hakîkati görenlere, ne mutlu hayrı şerri seçenlere ve hak yola gidenlere.
Şimdi, bize büyük bir ibret olan Şeytan'ın mâcerâsından bahsedeceğiz ve onun hatâlarından dersler çıkaracağız. "Biz insanız, o başka bir cins mahlûk" diye, söylediklerimizi kulak ardı etmeyiniz. Biliniz ki, kulluk bakımından hepimiz aynı durumdayız.
Gelelim Şeytan'ın mâcerâsından alacağımız derslere :
- Şeytan, yaradılışdan Şeytan değildi, sonradan oldu. Bidâyetde bol bol ibâdet eden hattâ meleklerin gıbta ile bakdıları birisiydi. Şeytan'ın o kadar ibâdet ve tâatdan sonra rahmet-i ilâhîden tard olunması ve lanete uğraması çok manidardır. Bunun sebebi, Şeytan'ın ihlâssız olmasıydı. Yani o ibâdet ve tâatı makâm için, beğenilmek için, böbürlenmek için yapıyordu. Bilmiyordu ki, ihlâs ile yapılmayan ibâdetin Allah katında bir kıymeti yokdur. Alacağımız birinci ders bu olsun. İbâdet ve tâatımız, hattâ bütün işlerimiz ihlâslı olmalı, Allah için olmalı. Ne cennete tamah etmeliyiz, ne bir pâye beklemeliyiz Allah'dan. Şunu katiyyen unutmamalıyız ki, Allah katında makbûl olan iş, yalnız Allah için yapılan işdir.
- Şeytan, ibâdeti ve tâatı çok olduğu için ucub getirmişdi. Yani kendisini beğenmiş ve ibâdetine güvenmişdi. Malum ya, melekler Cenâb-ı Hakk'ın "Ben içinizden birisini kendime hasım ittihaz edeceğim" demesi üzerine endîşeye kapılıp ona müracaat etdiler, onda duâ istediler . O vakit Şeytan melekler için duâ etdi ama kendisini duâya dâhil etmedi. Çünkü kendisini çok beğeniyor, herkesden üstün görüyordu. İşte bu ucubu sebebiyle, Allah'ın lanetine uğradı. İkinci ders de bu olsun. Ne kadar çok ibâdet edersek edelim, bu ibâdetlere bir kıymet vermemeliyiz, bunlara güvenmemeliyiz. Yine bu ibâdetlerimize bakarak, kendimizi beğenmeye ve başkalarından üstün görmeye kalkmamalıyız. Unutmamalıyız ki, ucub Allah'ın en sevmediği sıfatlardan birisidir.
- Şeytan, Âdem'e secde etmedi, bu yüzden kovuldu, lanetlendi, malûm. Peki ne sebeble secde etmedi? Birincisi kibirlendi yani kendisini Âdem'den üstün gördü. Bunu bizzat kendisi ifâde etdi, "Onu toprakdan, beni ateşden halk etdin, ateş toprakdan üstündür" dedi. Kibir en kötü sıfat, Allah'ın en sevmediği şey. Zîrâ tekebbür, büyüklenmek ancak Allah'a mahsûsdur. Mütekebbir O. Bu da üçüncü ders olsun. Kim ki kibirlendi, lanete müstehak oldu. Kim ki kibirlendi, şeytan oldu. Kibir aynı zamanda pek çok kötülüğün anasıdır. Yani kötülüklerin çoğu kibirden kaynaklanır.
- Şeytan'ın Âdem'e hased etdiğini de biliyoruz. Neden? Zîrâ Allah bütün meleklere Âdem'e secde etmelerini emretmişdi. Bu emir, Cenâb-ı Hakk'ın Âdem'e ne kadar büyük kıymet verdiğini gösteriyor. Şeytan Âdem'in Allah indindeki yüce mertebesini kabullenemdi, âdetâ hasedinden çatladı. Biliyoruz ki hased de Allah'ın en sevmediği sıfatlardan biridir. Çünkü bunda taksîmât-ı ilâhîye râzı olmamak vardır. Yani Allah'a itiraz vardır. Bu da dördüncü ders olsun.
- Şeytan'ın başına gelen felâketin bir sebebi de gaflet ve cehâlet. Şeytan, Âdem'in kıymetini bilemedi, anlayamadı. Âdem'deki sırrı göremedi. "Allah Âdem'e secde edilmesini emretdiyse bunda bir hikmet olmalı" diye düşünemedi. Allah Âdem'i esmâya mazhar kıldı, ona kendisini bildirdi. Üstelik kendi sıfatlarını verdi Âdem'e, onu halîfesi kıldı. Bu ne büyük şerefdir! Şeytan bunu bilseydi, bir ân bile tereddüd etmezdi secde etmek için. Ama onda bu irfân yokdu, bu basîretden mahrûmdu o. Bu da beşinci ders olsun. Unutmayınız ki, insandaki sırrı bilmeyen, görmeyen, anlamayan Şeytan gibi olur. İnsanın kıymetini bilmeyen, insana hürmet etmeyen şeytanlaşır.
- Şeytan'ın felâketinden alacağımız diğer bir ders de şudur. Şeytan'da muhabbetullah yokdu, aşkullah yokdu. Eğer Şeytan'da bir nebze aşk-ı ilâhî olsaydı, Allah'ın emri ona kerih gelmezdi. Zîrâ maşûkun cefâsı bile âşıka tatlı gelir. Mecnûn'un Leylâ'ya olan aşkında bile bunu görmek mümkündür. Mecnûn Leylâ'nın köyündeki köpeklerin ayaklarını öpmüşdü. Leylâ'mın basdığı yerelere basıyor bu ayaklar diye. Yine köpeklerin gözlerini öpmüşdü, Leylâ'mı gördü bu gözler diye. Âşık, maşûku yolunda her cefâya katlanır, hiç bir iş zor gelmez ona. Âşık da kibir de olmaz, zillete râzıdır âşık. Maşûkunun her arzusunu emir telakkî eder âşık. Âşıkın tek arzusu maşûkunu hoşnûd etmekdir. Bu da altıncı ders olsun.
- Şeytan'da edeb de yok. Nereden anlıyoruz bunu? Secde emrine karşı gelip de Allah tarafında azarlandığında, utanmadan cevap vermesinden, Allah'a kafa tutmasından anlıyoruz. "Secde etmedim çünkü ben ondan üstünüm" diyerek Allah'a karşı ukâlalık yapması, sonra da "Beni sen azdırdın" diyerek iyice küstahlık yapması Şeytan'ın felâketine sebeb olmuşdur. Halbuki Âdem gibi suçunu kabûl edip, boynunu bükseydi, Allah'dan af dileseydi, mesele kalmayacakdı. Demek ki edebsizliğin sonu da şeytanlıkdır. Bu da yedinci ders olsun.