11 Temmuz 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerine Amerika'daki bir sohbetlerinde sordular, "Şeytan nedir? Şeytan içimizde midir, dışımızda mıdır, Allah'ın bir parçası mıdır?" dediler. Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Şeytan Cenâb-ı Hakk'ın Mudill esmâsının tecelliyâtıdır, bir mahlûkdur. Hem insanın içinde vardır, kanında ve damarında dolaşır. Ona hannas derler. Dışındakine Şeytan derler. Dâhildeki bulunan hannâsın aslı nefs-i emmâredir. Şeytan'ın arkadaşıdır. İblis dışarda, o içerde teşrîk-i mesâi ederler. Elinden kendini kurtarabilirsen kurtar. Yalnız bir şeyle kurtulabilirsin. Allah'a sığınmakla. Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Hiç bir kimse Şeytan'ı mağlûb edemez. Öyle bir kudrete mâlikdir. O sıfatın tecelliyâtıdır çünkü. Ancak Allah'a sığınmak. Allah'a sığındın mı bir şey yapamaz, "لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌۜ leyse leke aleyhim sultânün", musallat olamaz, kaçar insandan.
Şeytan'a muhâlefet, Rabb'e mülâkatdır. Ona muhâlefet ederse, Allah'a mülâkat yapar. Kâinâtda Şeytan, yemeğin içindeki tuz gibidir. Kaldır Şeytan'ı hiç tadı kalmaz. Ne hâkim, ne avukat, ne hırsız, ne kâtil, ne polis kalır, herkes evliyâ gibi olur. Ne yapıyor? Bu intizâmı meydana getiriyor. Ne gibi? Bir bando yâhud orkestra gözönüne getir. Yalnız bası olursa, blop blop blop, adamın kafası şişer. Halkın hepsi sofu olsa böyle olur. Halkın hepsi zâhid olursa böyle olur. Onun için Şeytanı meytanı hepsi bir arada oldu mu, o bandonun âhengi meydana gelir kâinâtda. Ama Allah bizi Şeytan'dan yapmasın.
Birisi sordu, "Efendim Şeytan'ın makâmı kan olduğuna göre, yediklerimizde kana dönüşdüğüne göre, biz Şeytan'ı besliyoruz senelerdir" dedi. Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Tabii besleyeceksin. Senin şeytanın nefsindir. Sana senden yakındır. İblis hâriçdedir. İçerdekine hannâs derler, nefs-i emmârenin bir sıfatıdır. O beslenmese zâten hiç bir şey yapamazsın sen. Allah da Şeytan'ı besliyor zâten, senin beslediğin gibi. İstese kaldırabilirdi. Enbiyâdan biri Şeytan'ı yakaladı, hapsetdi, dünyâda hiç tat kalmadı. Ne bakkal dükkanını açdı, ne kasap hayvanını kesdi, ne terzi elbise dikdi. Çünkü neden? Hırsla mırsla filan yiyemeyeceğini topluyor herkes. Onun için trampeti, basosu filan bando âhenkli gidiyor.
Şeytan'ın şerrinden Allah'a sığınır ya, şimdi bir Şeytan hikâyesi anlatacağım. Gülsünler diye anlatacağım, neşelenelim biraz.
Bizim bir Bekri Mustafa var, Bekri Mustafa bir kiliseye gitmiş. Bakmış resimler var orada. Îsâ Peygamber'in önünde beş mum yanıyor. Meryem'in önünde elli mum yanıyor. Yûsuf Peygamber'in önünde bir mum yanıyor. Nûh'un önünde mum yanıyor filan. Çağırmış râhibi, papazı sormuş, "Bunlar nedir, bu mumlar" filan demiş. İşte bu Mûsâ Peygamber, bu Îsâ Peygamber, bu Meryem filan filan. Bir de kapının arkasında karanlık yerde bir resim var böyle, iki tâne boynuz burada böyle duruyor, bir de kuyruğu var. "Bu ne bu?". "Şeytan". "Buna niye mum yakmıyorsunuz?". Demiş, "O kötü bir rûhdur, ona mum filan yanmaz" demiş. "Niye yanmasın be!" demiş. "Niye mahzûn ediyorsunuz?" demiş, "Al parasını buna da bir mum yak haydi" demiş. Bir mum yakmışlar. Çıkmış gelmiş. Gece yatmış uyumuş. Gece Şeytan gelmiş dedi, "Kalk Bekri", uyandırdı onu. "Şimdiye kadar hiç kimse bana mum yakmadı o kilisede. Sen yakdın, sana bir iyilik yapmak istiyorum ben. Gel bakayım benimle beraber" demiş ve beraber çıkmışlar yola, Kapalıçarşı'ya geldiler. İstanbul'a gelenler bilirler. Büyük bir çarşı bu. Şeytan'ın elinde bir kement vardı, atdı onu bir bacaya, beraber çıkdılar yukarıya. Ve kubbelerden atlaya atlaya gitdiler Cevâhir Bedestânına. Pencereyi açdı Şeytan, "bak Bekri" dedi, "ben Allah değilim benim hazînelerim olsun, ben Şeytan'ım, ben ancak çalar öyle geçinirim. Seni aşağı indireceğim, istediğin kadar elmas, altun, ne bulursan al, çekeyim seni yukarıya, git istediğin gibi harca, rahat et" demiş. "Peki" dedi Bekri, ipi aldılar, aşağı sarkıtdılar. Ve indi Bekri aşağıya. Oradan altunlardan aldı, elmaslardan cebine koydu derken, fırrrr düdük, bekçiler polisler çıkdılar, "Tutun, hırsız var! Yakalayın!". Dedi, "Yâhu polis geliyor, çek beni yukarıya". Şeytan asıldı yukarı doğru ama polis geldi yakaladı Bekri'nin bacağından. Şeytan yukarıdan çekiyor, polisler aşağıdan çekiyorlar. Bekri dedi, "Yâhu bu herifler bırakmıyor bacağımı". Şeytan dedi, "Aklın yok mu! İşe üstlerine". İşedi. Dedi, "Bırakmadılar, ne yapayım". "Büyüğünü yap" dedi Şeytan. Yapdı. Derken suratına bir tokat yedi. Bir de gözünü açdı ki, "Utanmaz herif! İşedin yetmedi bir de büyük abdestini yapdın yatağın içerisine!". Ertesi günü gitmiş kiliseye, "Söndür şu pezevengin mumunu, gece beni yatağa işettirdi" demiş.
Şeytan geldi ihtiyar bir kadına, "Beni evine misâfir alır mısın?" dedi. Şeytan zengin bir adama kızmış, nekes bir zengin varmış, kimseye bir şey vermiyor, ona kızmış. Kocakarı aldı onu evine. Tabbi bilmiyor onun Şeytan olduğun. Sabahleyin kalkdı Şeytan, "Teyze, sen benim kim olduğumu biliyor musun?". "Bilmiyorum" dedi kadın. "Ben Şeytan'ım". "Hangi Şeytan?". "İşte Hazret-i Âdem'e secde etmeyen Şeytan benim". Kadın korkdui eûzü çekmeye kalkdı. Şeytan "Dur" dedi, "ben sana iyilik yapmaya geldim" dedi. "Nasıl bir iyilik yapacaksın?". "Ben şimdi silkineceğim, bir eşek olacağım" dedi, "ama güzel bir eşek, yakışıklı. Beni pazara götür sat. Ama her isteyene satma, ben kime dersem ona sat. Paraları al, ye. Karışma sen gerisine" dedi, "senin vazîfen bu kadar, parayı al git". Şeytan silkindi, bir eşek oldu ama nasıl bir eşek! Böyle kara gözlü, dik kulaklı, yerinde duramıyor, kanı kaynıyor hayvanın. Kocakarı eşeği aldı pazar yerine götürdü onu. Herkes bakıyor hayvanı beğeniyor, almak istiyor, yüksek paralar teklif ediyorlar fakat Şeytan izin vermiyor, "satma, satma, satma, satma" diyor kadına. Nihâyet o nekes zengin de oraya geldi, o kızdığı adam Şeytan'ın, o da hayvanı gördü, beğendi. "Hah işte buna sat" dedi Şeytan. Kadın yüksek bir paraya eşeği o adama verdi. Adam aldı eşeği, "Aman ne kadar güzel bir eşek, üstüne bineyim bir dolaşayım" dedi. Bizim mesîre yeri var İstanbul'da, Kağıthâne. O günde Hıdrellez günüymüş. O adam eşeğe bindi ve Kağıthâne'ye gitdi. Ama nasıl gidiyor, otomobil gibi, tıkır tıkır tıkır tıkır. Herkes bakıyor böyle. Gitdi Kağıthâne'ye, orada eğlendi biraz. Sonra eşeğin önüne yem koydu biraz, yem yemiyor. "Gâliba susadı bu hayvan" dedi ve götürdü çeşmenin önüne, su içsin diye. Tam su içecek gibi yaparken, lüp diye maslağa girdi eşek. Küçüldü eşek, borunun içine girdi. Girince oraya, herif bağırmaya başladı, "Eşek maslağa kaçdıııı! Eşek maslağa kaçdııı!". Kimse görmüyor, yalnız o görüyor eşeği. Kulaklarını oynatıyor oradan. Halk toplandı, bütün millet bunu deli zannediyor, aldılar tımarhaneye götürdüler. "Yâhu yüz altın verdim aldım" diyor, "eşek maslakda, kulaklarını oynatıyor, görmüyor musunuz" diyor. Tımarhânede doktorlar soruyorlar herife, "Eşek nerede?", "Maslağın içinde". Basıyorlar sopayı. En sonunda arkadaşı gelmiş ziyârete, dedi "Yâhu sen akıllı bir adamsın, eşek maslağa girer mi!". "Vallahi girdi billahi girdi". "Canım belki girdi ama sen böyle söyledikçe seni deli zannederler" dedi, "sorarlarsa, eşek maslağa girer mi de, buradan kurtul bir defa" dedi. Sonra doktor geldi, "Eşek nerede?" diye sordu. Adam "Efendim, bana bir hâl geldi, ben öyle gördüm" filan dedi ve hastahaneden çıkdı. Fakat adamın yüreğine otumuş para, doğru Kağıthâne'ye gitdi, çeşmenin önüne oturdu. O orada duruyor böyle gene kulaklarını oynatıyor. "Âh kâfir! Ordasın ama söylesem tımarhâneye götürüyorlar" diyormuş.
www.muzafferozak.com