Şeytan'ın Tasallutundan Kurtulanlar

13 Ağustos 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

İhlas

Büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri buyuruyorlar ki :

Eğer bu sırra vâkıf oldunsa arafât-ı ma'rifetde vakfe eyle ve evvelin makâm-ı mücâhedede sa'y olduğu gibi âhirin dahi makâm-ı şükrde sa'y ola ve netîcen makâm-ı asla ve vatan-ı kadîme 'ilim ve 'amel ile rucû' ola, yoksa zâhid gibi yalnız 'amel ile olmaya. Zîrâ Hakk'ın hazâini a'mâl ile mâlâmâldir. Pes, makâm-ı ma'rifet ve şuhûddan ne vâr ise onu getir ki 'ârifler yanında fenâdır ki a'mâl ve ahvâlden iğmâz-ı 'ayndır, gerekse ihlâsa mukârin olsun. Hattâ demişlerdir ki, "Rü'yet-i ihlâsdan bile hâlis olmak gerekdir". Bu ise muhlaslar sıfatıdır. Zîrâ muhlisler hatar-ı 'azîm üzerinedir. 

İşte vücûd ve şuhûd-i vücûd insânı hatarlara düşürür. Bu cihetdendir ki "اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ illâ ibâdeke minhümü'l-muhlasîn"de kırâet-i Hafs râcihdir. Zîrâ muhlaslar fi'l-hakîka 'âlem-i şeytândan necât bulmuşlardır. Zîrâ şeytân mudill demekdir, her ne olursa eğer ecsâmdan ve eğer ervâhdan ve eğer a'mâlden ve eğer 'ulûmdan. Zîrâ 'ulûm dahi feyz-i akdesden gelir ki fi'l-hakîka Hakk'a muzâfdır ki kemâl-i ilâhîdir. Ve kemâl-i mutlak Hakk'ın olıcak 'abdin kemâl-i izâfîsi onda fenâ bulmak gerekdir. Velâkin buraları gavâmızdan dakîk yerlerdir ki her sâlik değil belki değme 'ârif dahi temeşşî edemez. Zîrâ burada kadem-i ma'rifet-i kâmile gerekdir ki zâtî ola, yoksa ağaçdan olan ayak bunda yürümez. 

Gel imdi taklîdin netîcesini tahkîk eyle, tâ ki bir netîce-i kâmile bulasın. Ve bî-cenâh pervâz etmek sadedinde olma. Zîrâ te'ab çekersin ve hümâlar uçduğu yere uçup pervâzından netîce hâsıl olmaz ve âşiyâne-i kudse eremezsin. Hemân dâmen-i Hakk'ı tut ve talebi elden koma, 'âkıbet ve netîcen hayr ola.

Hazret-i Şeyh muhlis ile muhlasın farkını da şöyle îzâh ediyorlar :

Ve kelâm-ı Zinnûn el-Mısrî'de, kuddise sirruh, gelir : "Ve'l-muhlisûne ale'l-hatar". Yani cümle-i halk mevtâdır, illâ ulemâ’ değil. Ve cümle-i ulemâ' nâimlerdir, illâ 'âmiller değil. Ve 'âmiller dahi mağrûrlardır, illâ muhlisler değil. Ve muhlisler dahi hatar-ı 'azîm üzerinedir. Zîrâ muhlis odur ki sıfât-ı nefsâniyye şevbinden hâlis ola. Ve muhlas odur ki sıfât-ı nefsâniyye şevbinden hâlis oldukdan sonra gayriyyetden dahi hâlis olup 'ayniyyet mertebesine vâsıl ola.

Pes, muhlis hatar-ı 'azîm üzerine olduğu budur ki henüz kat'-ı merâtib edip zirve-i murâda râkî olmamışdır. Ve sefer ise böyledir ki menzile bir hatve kalsa dahi hatardan hâlî olmaz. Pes, selâmet pâyesine ermedikçe sermâyesi ziyândan necât bulmaz. Ve Kur’ân’da gelir : "اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ illâ ibâdeke minhümü'l-muhlasîn"Yani Hafs ki feth-i lâm ile kırâet etmişdir, isâbet eylemişdir. Zîrâ muhlis hatar üzerine oldukça Şeytân ona müdâheleden hâlî olmaz. Zîrâ 'âlem-i zâta henüz duhûl etmemişdir. Hâric-i zât ise hatarnâkdir. Bu cihetden İblîs'in istisnâ etdiği muhlasdır, yoksa muhlis değildir ve bi'l-külliyye 'âlem-i şeytândan halâs ve 'âlem-i Rahmân'a duhûl sa'b olmasına delâlet eder.

֎
Listeye geri dön