6 Temmuz 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Şeytanın sayısız hîleleri ve tuzakları vardır. Bütün bu hîle ve tuzakları şu üç kısıma ayırabiliriz :
- Şeytanın bazı hîleleri son derece açıkdır. Âlimi-câhili, köylüsü-şehirlisi, genci-yaşlısı, kadını-erkeği yani herkes bunları farkedebilir. Meselâ insân bir günâha meyletse ve "Bir kereden bir şey olmaz, nasıl olsa sonra tövbe ederim" gibi bir düşünceye kapılsa, bunun şeytanın bir hîlesi olduğu gâyet açıkdır. O kişi ister o günâhı işlesin, isterse Allah'dan korkarak işlemesin her iki durumda da bunun şeytanın bir aldatmacası olduğunu bilir. Şeytanın ilhâm ettiği o günâhı işleyip işlememek kişinin îmânının ve takvâsının derecesine bağlıdır. Eğer kişinin îmânı zayıfsa yaptığının günâh olduğunu bile bile yapar. Yaptıkdan sonra pişmânlık duyar da tövbe ederse Allah onu affedebilir. Eğer işlediği günâhla kul hakkına girmişse o kişiden helâllık alabilir. Yani bu gibi hîlelere aldanarak yapılan hatâlarda bir telâfî imkânı vardır.
- Şeytanın bazı gizli tuzakları vardır ki, çoğu insan bu tuzaklara düşer ama düşdüğünü hemen anlamaz. Bir müddet sonra anlar. Bu müddet, bazen bir saat, bazen bir gün bazen bir yıl bazen daha da uzun olabilir. Bu tür hîlelere en güzel misâl "Yarın yaparım" düşüncesidir. "Daha çok gencim biraz daha günah işleyeyim sonra nasıl olsa tövbe ederim", "Daha çok gencim ibâdete sonra başlarım", "İmtihana daha çok zaman var derse sonra çalışırım", "Şu filmi/maçı/diziyi seyredeyim namazı sonra kılarım", "Daha saat çok erken biraz daha uyuyayım" ve bunlar gibi sayısız fikir şeytanın gizli hîlelerindendir. Bunların hepsinin ortak tarafı gaflet ve tembellikdir. Şeytanın bu gibi hîlelerine kananların başına gelen işler bazen telâfî edilebilir, bazen de edilemez. Meselâ vaktinde çalışmadığı için imtihanda başarısız olan bir öğrencinin bazen bir şansı daha olur, aklını başına alır da sıkı çalışırsa önceki hatâsını telâfî edebilir. Meselâ sigara ya da alkol mübtelâsı olan bir insan "bugün bırakırım, yarın bırakırım" diyerek o kötü alışkanlığını sürdürürken ölümcül bir hastalığa yakalanırsa artık o kötü alışkanlığını bıraksa da iyileşemez.
- Şeytânın tuzaklarından bazıları da o derece gizlidir ki çoğu insan bu tuzaklara düşer de düşdüğünü ne o anda ne de sonra farketmez. Bu tuzaklar diğerlerinden çok daha tehlikelidir çünkü çoğu zaman insan şeytanın tuzağına düştüğünü ölünce anlar. Ne var ki artık iş işden geçmişdir ve son pişmanlık fayda vermez. Meselâ riyâ ile yapılan işler böyledir. İnsan namaz kılar, hayır işler ama bunları başkaları görsün diye yaparsa bu ameller aslâ makbûl olmaz, yarın kıyâmet gününde yüzüne vurulur.
Demek ki, şeytan, insanı üç türlü yoldan çıkartır. Ya ısyâna ve günâha meylettirir, ya ibâdetden ve hayırdan alıkoyar, ya da ihlâssız amellere teşvîk eder. Bunlardan ilki açık, ikincisi gizli, üçüncüsü ise oldukça gizlidir. Peki bu tuzaklara düşmemek için ne yapmamız gerekir? Bu hîlelerden kendimizi nasıl koruyabiliriz?
- Şeytanın açık hîlelerine karşı çâre, nefse muhâlefetdir. Şeytanın ilhâm ettiği ve bizim de günâh olduğunu bildiğimiz ve nefsimizin hoşuna giden her ne ise sabrederek nefsimize muhâlet etmeli, bunu yapabilemk için de Allah'ın yardımını istemeliyiz. "يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ / Yâ eyyühellezîne âmenüsta'înû bis sabri ves salât, innallâhe me'as sâbirîn" âyet-i kerîmesinde buna işâret vardır.
- Şeytanın gizli hîlelerine karşı çâre de nefs ile mücâhededir. Bunun bir öncekinden farkı daha uzun sürmesi, daha çok sabır ve çalışma gerektirmesidir. Zîrâ tembellik nefse hoş gelir ama ibâdetler ömür boyudur. Ölene kadar ibâdet, tâ'at ve hayır yapmak için nefs ile mücâhedenin de sürekli olması gerekir. "إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أُوْلَئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّهِ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ / İnnellezîne âmenû vellezîne hâcerû ve câhedû fî sebîlillâh, ülâike yercûne rahmetallâh, vallâhu gafûrun rahîm" âyet-i kerîmesi bu mücâhedeye işâret eder.
- En gizli olan hîle ve tuzaklara karşı çâre ise tezkiye-i nefs ederek nefsi ucub, riyâ, hased, kibir, kîn, gadab gibi şeytânî sıfatlardan arındırmakdır."قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا / Kad eflaha men zekkâhâ" âyet-i kerîmesi buna işâret eder.
Dikkat ederseniz üç türlü hîlenin çâresi de nefs ile mücâdeleye dayanır. İlkinde biraz sabır ve mücâdele kâfî gelirken, ikincisinde daha çok sabır ve mücâdele üçüncüsünde ise büyük bir azim, çokça sabır ve mücâhede gerekir.
Bu üç mücâdeleyi iki düşman ülke arasındaki mücâdeleye de benzetebiliriz. Birincisi alenen hücûm eden düşmanın uçağına/füzesine karşı uçaksavarla/füzesavarla karşılık vermek gibidir ki bu çok zor değildir. İkincisi düşmanın gizli saldırılarına karşı sürekli teyakkuzda olmak, hazırlık yapmak, asker yetiştirmek, cephane ve silah tedarik etmek, nöbet tutmak gibidir ki bu öncekine göre oldukça zor ve meşakkatli bir işdir. Üçüncüsü ise, içerdeki ajanlarıyla kaleyi içeriden fethetmek isteyen düşmanın hîlelerini ortaya çıkarmak, ajanlarını bertaraf etmek, planlarını bozmak gibidir ki en zoru da budur.
İblîse rehberdir hevâ karîn olan bulmaz devâ
Hicâb iken hep mâsivâ ayrıca bir şeytân arar