2 Şubat 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Hazret-i Mevlânâ Mesnevî-i Şerîf'de Dakûkî nâmında bir velîden bahseder, onun fazîletlerini ve kerâmetlerini anlatır. Bu zâtın husûsiyyeti, çok seyahat etmesi, bir yerde karâr etmemesidir. Hazret-i Mevlânâ, bu vesîleyle, bize seyahatin, seferin sırlarını da beyân eder. Buyuruyorlar ki :
Dakûkî, güzel bir yol tutmuş, âşık, kerâmet sahibi bir efendiydi. Gökde ay nasıl dolaşıyorsa, o da yeryüzünde öyle gezerdi. Gece yolcularının gönülleri, onunla nûrlanırdı. Bir yerde çok kalmazdı, bir köyde iki günden fazla kaldığı görülmemişdi. Derdi ki, "Bir evde iki gün kalsam, kalbimde o meskenin aşkı alevlenir, eve barka mağrûr olmakdan korkarım, 'Haydi götür beni nefsim, istiğnâ için yollara düş' derim, imtihanda hâlis olsun diye kalbimi hiçbir yere alıştırmam ben".
Gündüzleri yolculukda, gece namazdaydı. Doğan gibiydi, dâimâ pâdişaha nazar ederdi. Halkdan kesilmişdi ama huyunun kötülüğünden değil. Kadından da, erkekden de münferid idi, fakat ikilik korkusundan değil. Mahlûkâta şefkatliydi, su gibi faydalıydı, hoş bir şefâatçıydı onlara, duâsı da müstecâb idi. İyiye de kötüye de iyi davranır, herkese kucak açardı. Anneden daha merhametli, babadan daha şefkatliydi.
Dakûkî, fetvâda halkın imâmıydı, takvâda ise melekleri geçmişdi. Seyahat husûsunda ayı bile mat etmişdi. Dindarlıkda dîni kıskandırmışdı. Bu kadar takvâ, zikir ve namaza rağmen, dâimâ Hakk'ın has kullarını arardı. Zâten seyâhatden asıl has bir kula rastlamakdı. Yola çıkarken hep şöyle duâ ederdi : "Yâ Rabbi, beni has kullara yoldaş eyle. Yâ Rabbi, tanıdığım erlere kul olur, hizmet ederim, tanımayıp, görmediklerimi de sen bana karşı merhametli kıl".
Yüce Allah ona, "Ey uluların başı! Bu ne aşkdır, bu ne susuzlukdur! Sen benim muhabbetime sâhib iken başkasını ne ararsın? Allah seninle iken insan araman niye?" buyurunca, o, "Ey sırları bilen Rabbim" dedi, "kalbimdeki niyâz yolunu açan sensin. Deniz ortasında otursam da testi suyunda da gözüm var benim. Dâvûd gibiyim, doksan koyunum varken arkadaşımın koyununa göz dikdim. Senin aşkında hırs benim için iftihardır. Senden başkasına hırs ise rezillikdir, utançdır".
Allah rahmet etsin, Dakûkî der ki : "Nice zamandır doğuda, batıda sefer edip durdum. Bir ayın aşkıyla, aylarca, yıllarca dolaşdım. Ne yoldan haberim vardı, ne belden. Hakk'a hayrân bir hâlde yürüdüm". Dediler ki, "Taş diken üstünde yalınayak gidilir mi?". Dedi ki, "Hayrânım ben, kendimde değilim ki, aklım başımda değil".
Sen âşıkı bu ayaklarla yerde dolaşır sanma! Muhakkak ki onun seyri kalbiyledir. Sevgili sarhoşunun gönlüne uzak da bir yakın da. Yolun uzunluğu ve kısalığı bedenler içindir. Rûhların gidişi ise başka türlüdür. Sen nutfeden akla sefer etdin, bu seferinde bir yerden bir yere geçisinden, konaklayışından haberin var mı? Rûhun seyri mekânsızdır. Cisim de yolculuğu ondan öğrenmişdir. Dakûkî de, cismânî seyirden kurtulunca, seyri manevî oldu.