Şikâyet ve Sitem

16 Şubat 2025 tarihinde yayınlanmıştır.

Şikayet

Efendi Hazretlerinin vefâtından beri hep hayâlimdi halka O'nu tanıtmak, O'nun eserlerini ortaya çıkarmak, bize kalan manevî mîrâsını yeni nesillerle paylaşmak. Hayâtımın yegâne gâyesi buydu diyebilirim. Seneler sonra Allah nasîb etdi, imkân verdi, başladık bu işe ve elhamdülillah on yılı geçdi hâlâ devâm ediyoruz. Gerek O'nun adına açdığımız web sitesi, gerek Defter-i Uşşak, gerek sosyal medya hesapları, Soundcloud, Youtube, Flickr, Twitter vâsıtasıyla neler neler yayınladık, neler neler anlatdık, daha önce hiç yayınlanmamış sohbetlerini, hutbelerini, hâtıralarını ortaya çıkardık, fotoğraflarını yayınladık, herkesin istifâdesine sunduk. Öyle ki pek çok kimse bizim bu yayınlarımız sâyesinde haberdâr oldu O'ndan, binlerce mesaj aldım bu husûsda, oradan biliyorum. Sakın yanlış anlaşılmasın, teşekkür filan beklemiyorum hiç, övülmek, alkışlanmak gibi bir beklentim de yok, hattâ adımın bile anılmasını istemiyorum, hiç olmaya râzıyım. Ama büyük bir derdim var.

Bütün bu çalışmaları yaparken dikkat etmemişim, sonradan farketdim, meğer bir yağma başlamış. Aman nasıl bir yağma! Tıpkı darı ambarına dadanan fareler gibi, bulduğunu kapıp götüren bir tayfa türemiş. Facebook'da, Instagram'da, Youtube'da, orada, burada,  kendi kafalarına göre açdıkları hesaplarda bizim yayınladığımız kayıtları kesip kırparak, diledikleri gibi fotoğraf montajlayarak, üstlerine abuk subuk müzikler ekleyerek yayınlamaya başlamışlar. Kimi siyâsete âlet etmiş Efendi Hazretlerini, kimi gelir kapısı yapmış bu işi, kimi takipçi toplamak için, kimi de sanki onunla manevî bir bağı varmış gibi göstererek saf insanları kandırıp onları sûistimal etmek için. Halbuki O'ndan o kadar habersiz bir tâife ki bu ismini bile doğru dürüst bilmiyorlar, kimisi Süleyman diye biri isim uydurmuş O'na, kimisi soyadını Özak diye yazıyor, kimisi "Â"sını uzatarak acâib bir imlâ ile yazıyor mahlasını. Ne bir usûl var, ne bir âdâb, ne bir izân var, ne bir irfân bu tâifede. Meselâ sigara içerken çekilmiş bir fotoğrafını hutbesine monte etmiş edebsizin biri. Hiç yakışık alıyor mu bu! Bir başkası, hutbenin zemînine kanun taksimi koymuş. El-insâf! Hutbe bu yâhu! Kimisi de O'na âid olmayan bir söz uydurmuş, O'nun sözüymüş gibi aktarıyor. Kimisi de uydurma hikâyeler anlatıyor O'nun hakkında, olmamış hâdiselerden bahsediyor. Kimisi O'nu bir kabadayı gibi anlatıyor, sanki bir mürşid değil de bir külhanbeyiymiş gibi, hakâretâmiz sözler, küfürler izâfe ediyor O'na. Her gördüğümde, her dinlediğimde kahroluyorum bunları. Bazen îkâz ediyorum, "yapmayın böyle şeyler, vebâli vardır, sonra çok üzülürsünüz" filan diyorum ama kâle alan yok, nefs atına binmiş doludizgin gidiyorlar. Öyleyse geriye bir tek şey kalıyor yapacak, şikâyet. Hepsini Allah'a şikâyet ediyorum bu istismarcıların, unutmasınlar ki Allah'ın batşı çok şiddetlidir.

Bir de sitemim var, bu korsan hesâpları takîb edip, oralara beğeni gönderen, yorum yapan, teşekkürlerini sunanlara. Çünkü onlar arasında bizi takîb edenler de var, biliyorum. Yapmayın bunu, istismarcılara destek olmayın, ne idüğü belirsiz kimselerin istismârına, sûistimâline âlet olmayın. Bilmiyor musunuz ki su varken teyemmüm olmaz. Bir şeyin aslı varken, hakîkîsi dururken, taklîdine, sahtesine bakılmaz.

Listeye geri dön