ÎZÂH
Dağıstânlı Dehrî diye meşhûr olan Hüseyin Kâmî Bey bu şikâyetnâmesini, Osmanlı Devletinin son yıllarında, felâketlerin üstüste geldiği bir dönemde yazmışdır. Dehrî'nin son derece isâbetle teşhis ettiği gibi, İslâm'dan gittikçe uzaklaşan müslümanlar cehâlet ve gaflet içinde yüzer olmuşlar, İslâm ahlâkı neredeyse tamâmen terkedildiği için yalan, dolan, dedikodu, iftira, irtikab, rüşvet, zulüm, adaletsizlik her tarafı sarmış, müslümanlar fırkalara ayrılmış, herkes siyâsete bulaşmış, siyâset yüzünden halk öyle bir tefrîkaya düşmüş ki millet bir kaşık suda birbirini boğacak kadar yek diğerine kinlenmiş, sanki azılı düşmanlar gibi olmuşlardır. İslâm ve îmân sâdece dillerde kalmış, ihlâs ve samîmiyyetden hiç eser kalmamışdır. Liyâkat tamâmen unutulmuş, işler ehil olmayanlara verilmiş, her şey bir keşmekeşe dönmüşdür. Bütün bunların netîcesi olarak koca Osmanlı Devleti paramparça olmuş ve sonradan hepsi ayrı ayrı devletler hâline gelen geniş topraklar bir bir elimizden çıkmışdır.
Dehrî'nin o gün İslâm âleminde ve müslümanlarda görüp de şikâyet ettiği husûslar, maalesef bugün de aynıyla hattâ belki de daha fazlasıyla geçerlidir. Umarız ki müslümanlar geçmişden ibret alıp akıllarını başlarına toplarlar da ayrılığı bırakıp birliğe koşarlar, düşmanlığı bırakıp dostluğa yanaşırlar, kavgayı bırakıp barışa kavuşurlar, tehdîdi bırakıp tevhîdde buluşurlar.