1 Mayıs 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
İlim ile marifet arasındaki farkları sayarken "İlim dâimâ şübhe ile berâberdir, marifetullah ise şübheye hiç yer bırakmaz, tam bir yakîn hâsıl eder" demişdik. Bu bize şu hikâyeyi hatırlatdı.
Büyük Osmanlı âlimi ve İstanbul'un ilk kadısı Hızır Bey'in oğlu Sinan Molla, ki o da sonradan babası gibi büyük bir âlim olup çok kıymetli eserler bırakmışdır, çok zekî bir çocukmuş. Zekâsının keskinliği ve kavrayışının kuvveti sâyesinde küçük yaşda bir çok ilimleri tahsîl etmiş fakat kendisine bir şübhecilik ârız olmuş. Sinan Molla her şeyden o derece şübhe eder olmuş, o derece evhâmlı bir insan hâline gelmiş ki, artık âilesini bile bîzâr etmeye başlamış. Bir gün babasıyla sofraya oturup birlikde yemek yerlerken, babası ona dönüp, "Evlâdım! Sen o kadar şübheci oldun ki, neredeyse şu kabın bakır olduğundan bile şübhe edeceksin" deyince Sinan Molla, "Elbette şübhe ederim, zîrâ hisler insanı yanıltabilir" demesin mi! Artık sabrı taşan Hızır Bey, "Bak bakalım öyle mi değil mi" diyerek bakır kabı kaptığı gibi oğlunun kafasına indirmiş.
Sonradan paşa olduğu için Sinan Paşa diye meşhûr olan Sinan Molla, ilimde en yüksek mertebelere erişdiği halde bir türlü şübhelerden kurtulamamışken, sonradan Şeyh Vefâ Hazretlerinin taht-ı terbiyesinde tahsîl-i irfân eyleyince nûr-i marifetullah ile bütün şübheleri zâil olmuş ve kendisinde yakîn hâsıl olmuşdur.
Mürşid gerekdir bildire Hakk'ı sana hakka'l-yakîn
Mürşidi olmayanların bildikleri gümân imiş