Sinan Paşa'nın Na't-ı Haseneyni

13 Eylül 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Hazret-i Hüseyin
Fâtih devrinin kıymetli âlim, edîb ve devlet adamlarından Sinan Paşa, Tazarrunâme'sinde Haseneyn Efendilerimiz için de birer na't kaleme almışdır. Edebî bakımdan da çok kıymetli olan bu na't-ı şerîfleri aynen aktarıyoruz : 

NA'T-I EMÎREYİ'L-MÜ'MİNİNE'L-HASENİ VE'L-HUSEYN RADIYALLAHU 'ANHÜMÂ

Ve husûsâ ol nûreyn-i ezhereyn ve nevreyn-i envereyn dürrey sadefi'n-nübüvve ve necmey feleki’l-fütüvve, kurretey ayni'r-risâle ve bedrey 'âlemi’s-sa'âde, verdey ravzati'l-kemâl ve reyhâney bustâni'l'celâl, seyyidey şebâbi ehli 'l-cenne.

NA'T-I EMÎRU'L-MÜ'MİNÎN HASEN RADIYALLAHU 'ANH

Birisi emîru'l-mü’minîn, nûr-i hadeka-i Seyyidü'l-mürselîn, kûh-ı hilm,
ma'den-i 'ilm, bahr-i sehâ, kân-ı safâ, deryâ-yı cûd, şerîfü'l-vücûd, sâhibü'l-kubbeti'l hadrâi fi'l-cenne, hâtemü'l-hulefâi'r-râşidîne 'inde ehli's-sünne, fasîhü'l-lisân, belîğu'l-beyân, ceriyyü’l-cinân, azîmu'ş-şân, celiyyü'l-burhân, kaviyyü's-sultân, muslihu'l-firkateyn, müellifü'l-fieteyn, sebeb-i salâhu'l-milleti'l-Muhammediyye, menşe'-i icmâ'ü'l-ümmeti'l-Ahmediyye, eşbehü'n-nâsi bi ceddihi'n-Nebî ve efdal'l-halki ba'de ebîhi'l-vasî, halîfetü'bnü'l-halîfeti'ş -şehîdü's-sa'îdü'l-emînü'z-zâhid, ebu'l-mehâsin ve'l-menâkıb, Ebû Muhammedi'l-Haseni'bni Aliyyi'bni Ebî Tâlib. Rahhaballâhu rûhahu bi'r-revhi ve'r-reyhân ve eskenehu fî a'lâ gurefi'l-cinân.

Ol ol Hasen'dir ki, Peygamber'in gâh önünde, gâh dizinde ve gâh elinde ve gâh omuzunda, nübüvvet hareminde ve risâlet harîminde neşv ü nemâ bulmuş idi. Kurre-i 'ayn-i Nübüvvet idi ve gurre-i vech-i fütüvvet idi. Mihr-i ufk-ı sa'âdet idi ve mâh-ı âsumân-ı siyâdet idi. Sûretde heybetlû idi ve nazarda mehâbetlû idi. Hilmi gâyette idi ve keremi nihâyetde idi. Peygambern mahbûbu idi ve ehl-i diln mergûbu idi. Cân gülzârının tûtîsi idi ve cennet gülistânının tûbîsi idi. İfrât ile zâhid idi ve nihâyetsiz 'âbid idi. Hilâfeti kendi bırakdı, anın ile tefrîkayı
def' itdi. Râyında öyle gözükdü ve ictihâdı ana yitişdi ki, ümmet-i Muhammed'in ıslâhı ve dedesi dîninin salâhı, kendi hilâfet emrin bırakmakdadur ve imâret emrinden vaz gelmekdedür. Huseyn'e kadar ki çalışdı ve ben râzî değilem deyu çekişdi. Hasen eyitdi : "Ben sağ iken sana düşmez ki söyleyesin ve benden sonra nice bilirsen eyleyesin. Bana dedemden hikâyet ederler ve işidenler rivâyet ederler ki, benim içün dir imiş ve beni gördükçe söyler imiş ki : 'Bu oğlum sebebiyle ümmetimden iki tâife barışsa gerek ve bunun ucuyle müslümânlardan iki cemâ'at görüşse gerek. Ümmetim
arasından ihtilâfı def' itse gerek ve dîn emrinden ihtilâfı ref' itse gerek' Hemîn dedem dediği bu kazıyyedir ve buyurduğu bu kıssadır" deyüp, hilâfeti bırakdı ve Muâviye ile barışdı. Ol sebebden icmâ'-ı ümmetin şehâdeti ve ehâdîs-i sahîhanın delâletiyle Hakk celle şânuhu ve azume sultânuhu dünyâ hilâfeti yerine ana âhiret şâhlığını ve bu cihân beğliği bedeli, ol cihân pâdişâhlığını müyesser edüp, tâ haşre değin rûhunu ervâh-ı mukaddese ile hemrâr ve nefsini nufûs-ı kudsiyye ile demsâz eyledi. Yevmen fe yevmen, sâ'aten fe sâ'aten derecât-ı tesâ'üdde ve merâtib-i tezâyüdde ola.

NA'T-I EMÎRU'L-MÜ'MİNÎN HUSEYN RADIYALLAHU 'ANH

İkincisi seyyidü’bnü seyyid, ebû's-sâdeti'l-kirâm, imâmü’bnü imâm, ebü'l-eimmeti'l-'ızâm, ecved-i âl-i Nebî ve eşca'-i evlâd-ı Mustafavî, cemîlü'z-zât kerîmü's-sıfât, makbûlü'l-ahlâkı ve'l-hasâyil, merdiyyü'l-evsâli ve'ş-şemâil,  mahbûb-i kulûbü'l-'ârifîn, matlûb-i nüfûsi'l-'âşıkîn, seyyidü's-sâdât ve mecma'u's-sa'âdât, nûr-i hadeka-i âl-i Ahmedî ve nevr-i hadîka-i bâğ-ı Muhammedî, gül-i gülzâr-ı salâ, nûr-ı dîde-i Mustafâ, sâhibü'l-kubbeti'l-hamrâi fi'l-cenne, seyyidü'ş-şühedâi bi icmâ'i ehli's-sünne, eş-şehidü't-tayyib mecma'u't-tarâik ve menba'u'l-meşârib, Ebû Abdullâh Hüseyni’bnü Aliyyi’bni Ebî Tâlib. Revvahallâhu rûhahu ve zâde fütûhahu.

Ol ol Huseyn'dir ki, ol dahî kardaşı gibi Peygamber'in koynunda, koltuğunda ve arkasında, kucağında büyüyüp, serây-ı risâletde ve hâne-i celâletde ulalmış idi. Ahlâk-ı hasene ve sıfât-ı müstahsene, mekârim-i fezâil ve mehâsin-i şemâil ile ârâste vü müzeyyen idi. Sehâvet cevherinin kânı idi ve kerem bahrinin ummânı idi. Siyâdet tahtının sultânı idi ve sa'âdet bahtının kâmürânı idi. Tehzîb-i ahlâk etmiş idi ve tebdîl-i sıfât eylemiş idi. İlm-i şerî'atde deryâ idi ve maârif-i tarîkatde pîşvâ idi. Bahr-i tevhîdde sâbih idi ve cihân-ı tefrîdde sâyih idi. Fenâ deryâsında gark olmuş idi ve tecelliyât envârına müstağrak olmuş idi. Dokuz eimme-i kirâmın nesebi andan idi ve cemî'-i sâdât-ı 'ızâmın intisâbı ana idi. Zamânında hilâfet anın idi, hatâ muhâlefet edenin idi. İmârete ol müstehik idi ve ol da'vîde muhikk idi. Anın ictihâdı andaydı ki, 'âlemin salâhı bundaydı ki, halîfe ol ola, cihânı 'adl ile doldura. Vâki' dahî öyle idi, gereklisi böyle idi. Kâtilleri tâğî idi, 'âsî olan bâğî idi. Ceddi dahî bilmiş idi, işbu sözü demiş idi ki : "Bir yer var behiştde, gâyetde yuca, erişmez oğlum ana şehîd olmayınca" Ol uçdan âhır şehâdet müyesser oldu ve icmâ' ile ol sa'âdet müyesser oldu. Hakk te'âlâ anın neslini dâim ve silsilesini kâim edüp, evlâd-ı kirâmının mekrumâtı âsârının berekâtı ile ve ebnâ-yı sâdâtının sa'âdâtı envârının izâeti ile cihân içini ma'mûr ve 'âlem yüzünü pür nûr, nizâm-ı şerî'ati muntazım ve erbâb-ı tarikatı muğtenim kıla.
Listeye geri dön