23 Şubat 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Dedik ya, rahmânî nefes sâhibi velîler hastaları iyi eder, şifâ verir insanlara, işte size bir misâl.
Hazret-i Mevlânâ'nın muhibbânından birisini sıtma tutmuş. Hazret-i Mevlânâ o adamı sıtmadan kurtarmak için bir şeyler yazdırmış ve buyurmuşlar ki "Bu yazıyı suya atın, o suyu sıtmalıya verin, içsin. Allah'ın lutf u inâyetiyle iyileşir". Dediği gibi yapmışlar, hakîkaten de sıtmadan eser kalmamış.
Şunu yazdırmış Hazret-i Mevlânâ kağıda, " "Ey Ümmü'l-Mildem! Eğer sen Allahu Teâlâ'ya îmân etdinse, başı ağrıtma, ağzı bozma, eti yeme, kanı içme. Beni bırak, Allah'a şirk koşan birisine git, çünkü ben Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah diyorum".
Hazret-i Mevlânâ bazen de üç diş sarımsağa yâhud üç badem tânesine üç şey yazar, bunları sıtmalıya verir, o sarımsak dişlerini yâhud bâdemleri yiyen sıtmalı bi inâyetillâhi teâlâ sıtmadan kurtulurmuş. O yazdığı şeyler, lugatde karşılığı olmayan bir takım kelimelerdir, yazabilirim buraya ama kimseye bir şey ifâde etmeyecekdir. Bu gizli bir ilimdir, bunu ancak ehli bilir.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri de sıtmalıları iyi ederdi. Bir defasında buyurdular ki :
Sıtma mikrobikdir ama manevî yolla da tedâvî edilir. Üç kağıt. İster Türkçe yaz ister Almanca yaz. Sıtmanın anası, sıtmanın babası, sıtmanın kendisi. Sabahleyin anasını atacaksın ateşe. Öğlende babasını. Yahud tersi, mesele yok. Hastayı dumanına tutacaksın. Akşamüstü de sıtmanın kendisini götüreceksin ateşe, diyeceksin ki, "Eğer sen bu hastayı tutarsan seni de yakarım" diyeceksin. Atmayacaksın, ateşi göstereceksin. Bitdi. Gider. Ne aspirine, ne kinine lüzûm kalır, gider.
Efendi Hazretleri bu işin hikmeti hakkında da şöyle buyurdular :
Bu iş ilimle değil, bilgiyle milgiyle değil. Bu Allahu Teâlâ'nın bir sırrıdır, kime nasîb ederse, nefesine onun Allah iksir veriyor, tesir veriyor, iyi ediyor. Hocalıkla, müftülükle alâkası yok bu işin. Kitaba bakarak da değil. Allahu Teâlâ dilerse bununla şifâ veriyor, dilemezse geçmez. En büyük doktora gidersin hastalığın geçmez. Orada bir kocakarı bir şey yapar, geçer.
Bir de latîfesi var bunun, onu da anlatalım tam olsun. Efendi Hazretleri de yeri geldikçe anlatırlardı bunu :
Adamın biri sıtmaya tutulur, o yörede meşhûr olan şifâcı bir hocaya gider, sıtma için muska ister. Hocanın gözü tutmaz adamı, bir bahane bulur, başından savuşturur. Fakat adam at sineği gibi devamlı gelir, ille de muska ille de muska diye ısrar eder, taciz eder hocayı. En sonunda hoca dayanamaz, bir kağıda bir şeyler yazar, katlar verir, "al muskanı" der. Adam alır muskayı boynuna asar ve gider. Olacak ya, adam sıtmadan kurtulur. Adam hem sevinir bu işe hem de merâk eder, "acabâ ne yazdı hoca bu kağıda" der. Okuma yazması olmadığı için muskayı birisine okutturur. Meğer hoca şöyle yazmış : "Sıtma! Bu iti tutma!".