4 Aralık 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Sôfî, halka uyma kirinden arınan, süflî arzularını terk eden, beşerî sıfatlarını söndüren, nefsânî da'vâlardan uzaklaşan, ruhânî vasıflar kazanmaya çalışan, Allah'a verdiği ahde sâdık ve Resûlullah'ın şerîatına tâbi' olan kişidir.Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri sôfîlerin bazı vasıflarını da şöyle beyân buyurmuşlardır :
Sôfî halkdan yüz çeviren ve Hakk’a eren kimsedir.Yine ileri gelen sôfîlerden Bişr bin Hâris Hazretleri şöyle tarif buyurmuşlardır :
Sôfî, kalbini saf hâle getirmiş olan kişidir.Serî es-Sakatî Hazretleri sôfîleri tarif ederken şöyle buyurmuşdur :
Hasta insanlar gibi yemek yerler, suya batan kişiler gibi uyku uyurlar, en utangaç insanlar gibi konuşurlar.Sehl bin Abdullah Hazretleri şöyle buyurmuşlardır :
Sôfî, kederi safâ hâline getiren, bulanıklıkdan duruluğa erişen, fikirle dolan, dünyâyı ve ehl-i dünyâyı bırakarak sâdece Allah ile meşgûl olan, altın ile toprağı eşit gören kişidir.Kelâbâzî, Taarrufunda sôfî ismi ve sôfîlerin sıfatları üzerinde uzun uzadıya durur. Büyük sôfîlerin tarîflerini naklettikden sonra sôfîlere verilen diğer isim ve sıfatlardan da bahseder. Sôfîlere, vatanlarını terkettikleri için “gurabâ”, diyar diyar dolaşdıkları için “seyyâhîn”, seyahat ederken mağaralara sığındıkları için “mağaralılar” anlamına gelen “şikeftiyye”, zarûret mikdârı yedikleri ve ekseriyyetle aç oldukları için “cûiyye”, ellerine geçenleri dağıtıp mal-mülk edinmedikleri için “fukarâ”, işleri güçleri kalblerini tenvîr etmek olduğundan “nûriyye” gibi adlar verildiğini söyler.
Kalblerindeki bulunan bütün küdûrâtı atarak, işte bu Hâlık-ı A'zam'ı kendilerinde bulana sôfî derler. Sôfî kelimesine bir çok ma'nâlar verilmiş ama biz hepsine temâs etmeyeceğiz, bir kaç tânesini söyleyeceğim ben. Sôfî, kalbini sâfa getiren yani "Nereden geldim, nereye gidiyorum?", "Niçin geldim, niçin gidiyorum?" suâllerinin cevâbını verip, Hakk'ı seven, Hakk ile olan, Hakk'da olan kişiye sôfî derler. Hayâtını ve varlığını zühd ile ve ibâdet ile geçiren ve Hakka'a ibâdeti seve seve yapan ve Allah'dan râzı olup, Allah'ın rızâsını bekleyene sôfî derler.
Sofist kelimesinden gelme değildir İslâm'daki sôfî. Bidâyetde İslâm sôfîlerine zühhâd ve ubbâd diye nâm verilirdi. Sonra sof giydiklerinden dolayı ve kalblerini sâfa getirdiklerinden dolayı, sôfî lakabı verilmiş ki, sôfîlerin kalbleri tertemiz, Hakk aşkıyla nûrlanmış, Allah'ın verdiğine râzı ve Allah'dan râzı olan ve Allah'a hakkıyla, seve seve ibâdet eden, Hakk'ın bu kudretlerini düşünerek, bu nimetlerini düşünerek, Allah'a seve seve ibâdet edene sôfî demişlerdir.
Sôfî demek, kenara çekilip böyle insanlardan ayrılan, kendi başına kalıp kendi başına ibâdet eden ma'nâsına da değildir. İnsanlar arasında bulunup, insanları hak yola götürmek için, insanların cefâsına katlanan kişiye sôfî derler. Sôfî, canıyla, malıyla, lisânıyla, her hâliyle, insânları refâha, felâha, saâdete, necâta götüren kişidir. Sôfî, kenara çekilirse eğer, insanlardan ayrılırsa, cemiyetden çıkdığı vakitde sôfî, şu şekilde çıkar, "İnsanlar benim zararımdan kurtulsun" diye kenara çekilir. Yoksa insanların ezâ ve cefâsından kaçmaz. Kendi zararından halk zarar görmesin diye.
Sôfînin elinden ve dilinden insanlar hayır görür, şer görmezler, hiç zarar görmezler. Kötü insanların kötülüğünü görse dahi, ona mukâbil kötülük yapmayıp, onlara hayır ve duâ ile, onları Hakk'a yöneltmeğe çalışana sôfî derler.
Efendi Hazretlerine Amerika'daki bir sohbetlerinde "Sôfî kimdir?" diye sorulunca şöyle buyurdular :
Allah'ı sevenler, kalblerini temizleyenler ve kalblerine Allah'ın aşkını koyanlar, sôfîdir. Kalblerini temizlemelerse o vakit sôfî olamazlar. Ama o yola baş koyarlarsa, o yolda yavaş yavaş muhakkak sûretde tathîrâta muvaffak olurlar. Sôfîliğin bir çok vecheleri vardır, ben bir vechesini söyledim. Her velî ayrı ayrı tarif etmiş sôfîliği. Kimi demiş, dünyâdan yüz çevirme. Kimi demiş, ehl-i dünyâdan yüz çevirme. Kimi demiş, dünyâdan ve ehl-i dünyâdan Allah'a yüz çevirme. Kimisi demiş, nefsini terbiye eden. Çoook vecheleri var, çok tarifleri var. Bizim de tarifimiz, Allah'ı seven, Hakk muhabbetini kalbinde bulan kimse, ehl-i tasavvufdur ve Allah'ın velîsidir, Allah'ın dostudur. Bu da iki kısımdır. Velâyet-i âmme vardır, velâyet-i hâssa vardır. Bütün mü'minler, Allah'a inananlar, Allah'ın dostlarıdır. Fakat bir de velâyet-i hâssa vardır, içerisinde büyük velîler var, kerâmet sâhibi filan, onlar da velâyet-i hâssa sâhibleridir. Elbiseyle sôfîlik olmaz. O kolay o, elbiseyle sôfîlik. Bir çok adam vardır, terzinin yapdığı adamdır o. Kendi adam değildir, terzinin yapdığı adamdır. Elbise adamı yani.