Sôfîlikde Seyahat

1 Şubat 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

İsmail Ankaravi

Sôfîlikde halvet var, uzlet var bir de seyahat var. Seyahatde nice hikmetler var. Birincisi, seyahat eden vatanını terketdiği için aynı zamanda uzlet etmiş olur. İkincisi, gezdiği dolaşdığı yerlerde kendisini tanıyan kimse olmadığı için halvet de etmiş olur. Üçüncüsü, gezdiği yerlerde gördüklerinden ibret de almış olur. Dördüncüsü, seyahat, hele de eski devirlerde, meşakkat demekdir. Seyyah gitdiği yerlerde vatanında yemeğe içmeğe alışdığı şeyleri bulamaz, kaldığı yerlerde de evindeki rahatı bulamaz. Daha pek çok zorlukla karşılaşır seyyahlar. Bu itibarla seyahatde mücâhede de vardır. Seyahatin bir başka faydası da, başka diyarlardaki sâlihlerle, âbidlerle, sôfîlerle görüşmek, onlardan manen istifâde etmek, hattâ onlarla hemhâl olmakdır. Diğer bir faydası da şudur seyahatin. Seyahat eden zât, gitdiği yerdeki bir sanatı öğrenir, memleketine getirir. Yâhud kendi sanatını oradakilere öğretir. İşte sôfîler, bütün bu faydaları gözönünde bulundurarak, seyahat etmişler, sâlikleri de seyahate teşvîk etmişlerdir.

Seyahatler arasında en mühimi, mürşid aramak için yapılan seyahatdir. Zîrâ mürşid, kibrît-i ahmerdir, âb-ı hayâtdır, iksîr-i a'zamdır, Hızr-ı zamândır. Bu yüzden sôfîlerin seyahatleri ekseriyâ mürşid aramak, mürşid bulmak içindir. Nitekim Hazret-i Mevlânâ buyurur :

Ümmetin şeyhi Bâyezid, hac için Mekke’ye doğru gidiyordu. O, her vardığı şehirde, önce o şehrin büyüklerini arayıp soruyordu. Basîret sütunlarına dayanan kimler var diye araştırıyordu. Yolculuk ederken gitdiğin her yerde önce adam araman gerek. Önce hazîneyi bulmaya çalış, kâr ve zarar ardından gelir. Ve bil ki kâr ve zarar tâlîdir. Ekin ekenin maksadı buğdaydır, bunun netîcesinde zâten saman da gelecekdir. Hac zamanı gelince maksadın Kabe olsun, gitdiğinde zâten Mekke'yi de göreceksin. Mi'râc'daki maksad dostu görmekdi. Bu vesîle ile arş da melekler de görüldü. Yeni bir mürîd, yeni bir ev yapmışdı. Şeyhi gelip onun evini gördü. Şeyh, yeni mürîdini sınamak için, "Niçin pencere yapdın?" dedi. Mürîd "Bu yolla eve ışık gelsin diye" dedi. Şeyh dedi ki, "O tâlî konudur. Asıl ihtiyaç bu yolla ezan sesini duymandır. Bâyezid, yolculuk sırasında, zamanın Hızır’ı olabilecek birini bulmaya çalışıyordu.

Bir de mukaddes diyarlara yapılan seyahat var. Bâhusûs hac. Hac yolcuğunda pek çok hikmetler, pek çok faydalar vardır. Yine Resûl-i Ekrem Efendimizi ziyâret etmek de seyahatle olur. Bunda da büyük menfaatler vardır. Kezâ Kudüs-i Şerîf'e gitmek, peygamberlerin yaşadıkları yerlerde dolaşmak ve büyük velîlerin türbelerini ziyâret etmek de mühimdir. 

Seyahat yalnız sôfîlere mi mahsûsdur? Hayır. Peygamberlerden de çok seyahat edenler vardır. Meselâ Îsâ aleyhisselâm devamlı seyahat eder, bir yerde sâbit durmazmış. Bu yüzden kendisine mesîh denilmişdir. Mesîh, çok seyahat eden manâsına gelir. Yine İbrâhim Halîlullah çok seyahat eden peygamberlerdendir. Halîlullah bütün Orta Doğu'yu dolaşmışdır, Urfa'da da bulunmuşdur, Filistin'e gitmişdir, Mekke'yi de birkaç defa ziyâret etmişdir. Nitekim bir seferinde karısını ve oğlunu orada bırakmış, diğer bir seferinde de oğlu İsmâil aleyhisselâm ile Kabe'yi inşâ etmişdir. Mûsâ Peygamber de Hızır'ı aramak için yollara düşmemiş miydi?

Sôfîler arasında en çok seyahat edenlerden biri Zünnûn-ı Mısrî Hazretleridir. Hazret o kadar çok seyahat etmişdir ki kendisine seyyah ünvânı verilmişdir. Bu büyük velî, ana yurdu olan Mısır civarında dolaşdığı gibi, bütün mağrib diyarlarını da gezmiş, Hicaz'a, Suriye'ye hattâ Yemen'e kadar gitmişdir. Her gitdiği yerde âbidleri, sâlihleri, velîleri bulmuş, onlarla sohbet etmiş, onlardan istifâde etmiş, onların hâllerini ve sözlerini bizlere haber vermişdir. 

Nitekim onun menâkıbını kaleme alan Şeyhü'l-Ekber Hazretleri diyor ki :

Ben bu topluluğun içerisinde Zünnûn-ı Mısrî'den daha çok seyahat eden ve Allah dostlarıyla beraber olan başka birisini görmedim. İşte bu kitâbı da bu sebeble yazdım ve ona El-Kevkebü'd-Dürrî fî Menâkıbı Zinnûn el-Mısrî ismini verdim. Bu topluluk içinden onu seçdim zîrâ o kadın erkek sayısız sâlihle defalarca buluşmuşdur.  Zünnûn'u anarak, teberrük edeceğimiz büyük bir topluluğu da anmış olacağız.

Çok seyahat eden sôfîlerden bir diğeri, Şeyhü'l-Ekber Hazretleridir. Endülüs'de ve Mağrib illerinde pek çok yere gitmiş, Kudüs'ü, Hicaz'ı, Kâhire'yi, İskenderiye'yi, Bağdad'ı, Musul'u, Haleb'i, Şam'ı dolaşmış, Urfa'ya, Antakya'ya, Mardin'e,Diyarbakır'a da uğramışdır. Hazret-i Şeyh Anadolu'ya da gelmiş, Malatya'da, Sivas'da, Kayseri'de ve Konya'da da bulunmuşdur. Nitekim Konya'da bulunduğu sırada Sadreddin Konevî'yi evlad edinmiş ve onu yetişdirmişdir. 

Çok seyahat eden diğer bir zât-ı akdes de, Hazret-i Mevlânâ'dır. Babası Sultânu'l-Ulemâ ile Belh'den ayrıldıkdan sonra, pek çok yere gitmişler, her gitdikleri yerde âlimlerle, sâlihlerle, sôfîlerle görüşmüşlerdir. İlk durakları Nişâbur olmuşdur. Orada Ferîdüddin Attar Hazretleri ile görüşmüşler. Sonra Bağdad'a gitmişler, oradan Kûfe'ye, oradan da hac maksadıyla Hicaz'a gitmişler. Haccdan sonra Şam'a uğramışlar, Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye gelmişler, en nihâyet Konya'dan karar kılmışlardır.

Daha nice sôfîler vardır böyle. Meselâ İbrâhim Edhem Hazretleri böyledir, yıllarca şehirden şehire beldeden beldeye seyahat etmişdir Hazret. Kezâ İbrâhim Havvâs Hazretleri de böyledir, çok seyahat etmesiyle meşhûrdur bu zât. Hâsılı sôfîlerin çoğunda görürüz bunu. Kimisi halkdan uzlet maksadıyla yapmışdır seyahatlerini, kimisi mürşid aramak maksadıyla çıkmışdır yola, kimisi de halkı irşâd etmek maksadıyla gezip dolaşmışdır beldeleri.

Sôfîler için seyahat başka manâlar da ifâde eder. Zîrâ sôfî manevî bir yolculuk yapmakdadır. Seyr u sülûk derler o yolculuğa. Yine dünyâ hayâtı da bir yolculukdur. Hattâ sôfîlere göre bu yolculuk elest bezminden başlar. Yolculuğun nihâyeti de Allah'a dönüşdür. O yüzden âlem-i ervahdan başlayıp Hakk'a vuslatla biten bu yolculuğa dâir pek çok şey duyarız sôfîlerden. Nitekim Hazret-i Mevlânâ nutk-i şerîflerinde "kendinden kalk, yolculuğa çık" ifâdesini tekrar tekrar kullanır. Dikkat edilirse her şey yolculukla kemâl bulur, maksada erer. Su damlası yolculuk yaparak toprağa düşer, hayat verir. Ana rahmine düşen nutfe de yolculuk yaparak insan olur. Toprağa düşen tohum da yolculuk yaparak ağaç olur, bitki olur, meyva olur. Ay da yolculuk yaparak bedr-i tâmm hâline gelir. Tüccar da yolculuk yaparak zengin olur.

Zecrî seyahatler de vardır. Yûsuf'un kuyuya atılması, köle olarak satılıp Mısır'a götürülmesi, başına türlü türlü işler gelmesi Allah'ın takdîriyle olmuşdur. Yûsuf'un bunda bir irâdesi yokdur. Yine Efendimiz aleyhisselâmın hicreti de Allah'ın emriyle vukû bulmuşdur. Nereye gideceğini, ne zaman gideceğini, nasıl gideceğini, kiminle gideceğini Allah tayîn etmişdir.

Listeye geri dön