Şöhret Neden Kibre Yol Açar?

29 Aralık 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Şöhret
Nefsini tezkiye etmemiş olanları kibre düşüren şeylerin biri de şöhret ve itibardır. Şöhret ve itibarın kaynağı ister maddî ve dünyevî olsun, ister manevî ve uhrevî olsun netîce hiç değişmez. "Şöhret âfetdir" sözünün bir hikmeti de budur. Kişinin şöhreti kemâlini geçerse, o kişi için büyük bir âfete sebeb olur. Zîrâ şöhret ve itibar arttıkça nefs azgınlaşır, insan tekebbür etmeye başlar yani herkesi hakîr görmeye, kendisini büyük görmeye başlar. Kişinin şöhreti ve itibarı ne kadar büyük olursa, kibri de o kadar büyük olur. Görmüyor musunuz, şöhreti dünyâyı tutmuş olan bir şarkıcı nasıl da kibirlidir. Çok meşhûr olmuş bir oyuncu ve yazar da böyledir. Hattâ şöhretli bir âlim, hoca ve meşhûr bir doktor da böyledir. Niçin? Çünkü nefsini terbiye etmemiş olan kişi, kendisine gösterilen ilgi ve alâka sebebiyle kolayca şımarır ve kibirlendikçe kibirlenir.

Şöhretin zarar veremeyeceği insanlar, nefislerini tamâmen tezkiye ederek benliklerini yok etmiş olan kâmil insanlardır. Onlarda benlikden hiç eser kalmamışdır ki ne ile kibirlenecekler. Buna bir misâl olarak, insân-ı kâmil mertebesine erişmiş olan büyük mürşidlerden Erbilli Esad Efendi Hazretlerinin, onca ilmine, irfânına, şöhret ve itibârına rağmen kendisi hakkında söylediği şu sözlere bir bakalım. Buyuruyorlar ki :
Dâîniz, mevcûdâtın hangi biriyle kendimi muvâzene ediyor isem lede't-tahkîk o şeyin mâ-dûnunda kalıyorum. Bî-günâh olan mûr-i za'îfe bile, kendimi tercîh edemiyorum. Lâkin Cenâb-ı Hakk ihvân-ı kirâmımı müstefîd etmek için fakîrinizi büyük gösteriyor. Bu ise kendi bileceğidir. Elhamdülillahi 'alâ zâlik. Âşıkları müteessir etmek üzere, kâffe-i me'arifden hâlî olan neyde dahi bir çok perdeler, nağmeler, güzel sadâlar halk ediyor. Ve hüve 'alâ külli şey'in kadîr. Mevlâm âkıbet ve  encâm-ı kârımızı hayr etsin. Her nefesde Cenâb-ı Hakk'a muhtâc olan nefsimizi kendimize büyük göstermesin. Âmîn.
Hazret-i Şeyh, başka bir mektûbunda kendisine gösterilen yüksek ilgi ve alâkayı pek zarîf ve ârifâne bir tevîl ile şöyle îzâh ediyor :
Bu zevâtın fakîriniz hakkındaki hissiyât-ı şefkat-kârâneleri dâînizin acz ü bîçâreliğinden münbaisdir. Dünyâda kendimden daha âciz ve bîçâre bir kimse göremiyorum. Zâtınız da bu hakîkati tasdîk edersiniz. Şu kadar var ki, Hazerât-ı Nakşibendiyyeye mevcûd olan bağlılık sâyesinde birçok zevât-ı kirâmın hüsn-i teveccühüne mazhar oluyoruz. Hazret-i Allah o sâyede âhiretimizi dahi sehl ü âsân buyursun. Âmîn.
Esad Efendi Hazretleri diğer bir mektûbunda da şöyle buyuruyorlar :
Nefsin hîle ve desâisine nihâyet yokdur, insanı ibâdet yolunda da avlaması mümkündür. Hakk Teâlâ cümlemizi muhâfaza buyursun. Fakîriniz de kendisinden korkuyorum ve "وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي Vemâ überriu nefsî" diyorum. Hele o el öpülmek, duâ taleb olunmak, bir çok kişinin intisâb eylemesi ne kadar muhâtaralıdır. Bunların bir zerresini bile kendime atfedersem helâke gideceğim şübhesizdir. Lâkin hayâtımın, hattâ her bir nefesimin bile kendimin olmadığını ve kâffe-i akvâl ü ef'âlim ile berâber, Allah tarafından emânet olduğunu, dâimâ kendisine ifhâmdan gâfil bulunmuyorum. Mevlâm muvaffak eylesin. Âmîn.
Sen nefsini alçakda gözet etme tereffu'
Fir'avn gibi ben diyeni 'ummâna çekerler
Tûr dağı tevâzu' edüben buldu tecellî
Yükseklik eden dağları hırmâna çekerler
Listeye geri dön