Şükreden Zengin mi Sabreden Fakîr mi Efdaldir?

24 Ekim 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Ehlullah
Büyük mürşidlerden bir zât-ı akdes şöyle buyurmuşdur : 
Gerçi şükreden zengin de Allah katında makbûldür ama sabreden fakîr, şükreden zenginden efdaldir. Şükreden fakîr ise bunlardan da efdaldir. Şükreden fakîrden de efdal olan, dünyâdan yüz çevirip malını mülkünü halka bezl edenlerdir.
Hazretin bu beyânını daha iyi anlayabilmek için fakîrlerle zenginlerin ahvâline bir bakalım ve bunları en aşağı mertebeden en üst mertebeye doğru sıralayalım :
  • Şükretmeyen zenginler : Bunlar en fenâ olanlardır zîrâ nâil oldukları nimetler sâyesinde gül gibi yaşayıp gittikleri halde o nimetleri bahşeden Allah'ı tanımazlar, ya da tanısalar bile Allah'a şükretmezler yani Hakk'ın emrettiği zekâtı ve sadakayı vermez, fukarâyı gözetmez, yetîmin gözyaşını silmezler. Bunların cezâsı ve azâbı pek büyükdür. Bunlar hakkında Kur`ân-ı Kerîm'de bir çok tehdidler vardır. Meselâ Sure-i Duhan'daki "ذُقْ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ" âyet-i kerîmesi bu gibi zenginler hakkındadır.  
  • Sabretmeyen fakîrler : Bunlar Cenâb-ı Hakk'ın kazâsına rızâ göstermedikleri için fâkîrlik imtihânını veremeyenlerdir. Bunların bir kısmı Allah'ı inkâr eder, bir kısmı da mü'mindir ama ısyânkârdır meselâ bazısı hırsızlığa, uğursuzluğa sapar, bazısı dilencilik yapar, halka el açar, bazısı tufeylî olur, bazısı bunalıma girer intihara kalkışır, bazısı da bunları yapmaz ama Cenâb-ı Hakk'a kalben hep itiraz hâlindedir. Bu gibi fakîrlerin bazıları Allah'ın emirlerine hiç uymaz, bazıları ise zâhiren uyar ama yaptığı ibâdetler şeklîdir, kalbî değildir. Bunlar da hayırsızdır ama yine de öncekilere göre bir derece üstündürler. Zîrâ bunlar tahammül edilmesi pek zor olan fakîrlik imtihânı ile karşılaşmışlardır. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz, fakîrliğin insanı küfre bile götüreceğini söylemiş ve ashâbına fakîrlik fitnesinin şerrinden Allah'a sığınmayı tavsiye etmişdir. Umulur ki Cenâb-ı Hakk bu gibi fakîrlerden îmân sâhibi olanları affeder, bunların çektikleri çileler, günâhlarına kefâret olur. 
  • Şükreden zenginler : Bunlara ağniyâ-i şâkirîn denir ki bunlar Hakk'ın verdiği nimetlerden kendileri istifâde ettikleri gibi, fukarânın hakkı olan zekâtı ve sadakayı da verir, muhtâc olanların yardımına koşarlar. Zenginlik bunları Allah'ın emirlerinden alıkoymamış, yasaklarına da meylettirmemişdir. Bunlar Hakk'ın râzı olduğu kullardır fakat yine de dereceleri çok yüksek değildir. Zîrâ bunlara bir çok nîmetler bahşedilmiş ve dünyâ rahatı verilmişdir. "Fakîrler, cennete zenginlerden beş yüz sene önce girerler" hadîs-i şerîfinde bu hakîkate işâret vardır.
  • Sabreden fakîrler : Bunlara fukarâ-yı sâbirîn denir ki bunlar ne kadar büyük zahmet ve meşakkat çekerlerse çeksinler Allah'a ısyân etmezler, Hakk'ın takdîrine hep râzıdırlar. Muhtâc oldukları halde, kimseye el açmazlar, dilencilik yapmazlar, kimseyi taciz etmezler. "Miskîn, bir iki lokma veya bir iki hurma için kapı kapı dolaşan kimse değildir. Asıl miskîn, ihtiyacını karşılayacak bir şeyi bulunmadığı halde, durumu bilinmediği için kendisine sadaka verilemeyen ve kendisi de kalkıp insanlardan bir şey istemeyen kişidir" hadîsi şerîfi bu gibi fakîrler hakkındadır. Bunlar bütün mahrûmiyyetlere katlanıp Hakk'ın emrine mutî' oldukları için dereceleri yukarıdakilerden daha yüksekdir. " وَاللّهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ /Allah sabredenleri sever", "إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ Allah sabredenlerle berâberdir" ve " وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ Sabredenleri müjdele" âyetlerinde bunlara işâretler vardır.

Sabr ü şükr ü zikr ü fikr ile olup tâlib-i Hakk
Böyle oldular olanlar evliyâ vü hulefâ
  • Şükreden fakîrler : Bunlar, fakîrliğin derdlerine sabretmekle kalmaz, o hâllerine de şükrederler. Üstelik kendileri de fakîr oldukları halde fakîrlere, muhtâclara ve zor durumda olanlara yardım ederler. Para ile yardım edemedikleri hâllerde bedenen hizmet ederler. Bedenen de hizmet edemedikleri hâllerde ma'nen destek olurlar. Cenâb-ı Hakk'ın kendilerine bahşettiği îmân ni'metini her türlü maddiyâtdan üstün bildikleri için fakîrlik bunları kederlendirmez. Geniş evleri, pahalı arabaları, lezzetli yemekleri, kıymetli elbiseleri, süslü eşyâları ve bankalara istiflenmiş paraları yokdur ama ağız tadları hep yerinde, yüzleri hep güleç, dilleri hep tatlıdır. Bu yüzden de bunların Hakk katındaki derecesi öncekilerden daha yüksekdir.
  • Dünyâdan yüz çevirenler : Bunlar zengin oldukları halde ve zenginliklerini daha da arttırma imkânları olduğu halde ya da zengin olma imkânları olduğu halde fakrı tercîh edenlerdir. Bunlar, dünyâ sevgisini, mal-mülk muhabbetini kalblerinden tamâmen çıkartmış ve kendilerini insanlığa hizmete vakfetmiş kişilerdir. Bu hizmet, ilim ve irşâd yolu ile olabileceği gibi açları doyurmak, çıplakları giydirmek, yetimleri sevindirmek, hastaları iyileştirmek gibi türlü türlü şekillerde de olabilir. Bu zümrenin imâmı, hiç şübhesiz Sultânü'l-Enbiyâ Resûl-i Kibriyâ aleyhi ekmelü't-tehâya Efendimizdir. O, her türlü dünyâ nimetine sâhib olup, rahat içinde yaşayabileceği halde, öyle yapmamış, fakrı tercîh etmiş ve eline geçeni hep fukarâya dağıtmışdır. Öyle ki, günlerce hiç bir şey yemediği olmuş, açlıkdan karnına taş bağlamış, kendisine ev bile yaptırmamış, küçücük bir hücreyi tercîh etmiş, ev eşyâsına da bineklere de hiç iltifat etmemişdir. O'nun vârisleri olan evliyâullahın tercîh ettiği yol da budur.

Zevk-i cennet nefesi bil Tûr olan dillerdedir
İbtilâ nârını geçdi nûra erdi sâbirûn
Listeye geri dön