25 Temmuz 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Hiç unutmam, bir Kadir Gecesi Süleymâniye Câmi-i Şerîfini ziyârete gelen yabancı bir millete mensûb yüksek rütbeli bir kumandan, on binlerce kişinin bir nidâ ile bir dakika içinde saf bağlamalarını, imâmın bir tekbiriyle ibâdet etdiklerini görerek, oracıkda şeref-i İslam ile müşerref olmuşdu. Kendisine, bu müslüman cemâate bakdığı zaman ne hissetdiğini sorduğumuzda bize şöyle cevâb vermişdi : "Bu kadar kişiyi safa sokmak için, en az yüz subay, iki yüz çavuş, üç beş yüz de onbaşı gerekir. Hem de bu büyük topluluğun, askerlik hakkında az çok bilgisi olması da şartdır. Oysa, burada bir tek nidâ ile binlerce insan bir anda ayağa kalkarak saf bağladılar ve yine bir tekbîr ile namaza başladılar. Askerlik yönünden bu gördüğüm, aklın mâverâsındadır. İşte, o zaman anladım ki, dîn-i mübîn-i İslâm gerçekden bir mucizedir. Bu mucizeyi görüp de İslâm'a gelmeyenin, îmâna ermeyenin, Allah ve Resûlüne gönül vermeyenin aklından şübhe etmelidir". O zât, câmi-i şerîfe kâfir olarak geldi, îmân ile döndü.
Daha önceki yazımızda, "Safa gelmek demek, kalbi safa getirmek demekdir. Bunu herkes yaparsa ne olur? Bütün cemaat birlik olur, yek-vücûd olur, bir olur. Bunun feyzi ve bereketi de bambaşka olur" demişdik, İşte bu hâdise, bunun bir tezâhürüdür.