Sultânım Allah Sübhânım Allah

4 Haziran 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Hikmet

Sübhân ve Sultân, esmâ-yı husnâ hadîslerinde zikredilmediği için ve Kur`ân-ı Kerîm'de de isim olarak geçmediği için bazı âlimler, bunların Cenâb-ı Hakk'a izâfe edilmesini doğru bulmamışlardır. Halbuki ehlullah hazerâtı bâhusûs büyük Türk velîleri, Cenâb-ı Hakk'a bu isimlerle münâcâtda bulunmuşlar, nutuklarında ve eserlerinde bu isimleri zikretmişlerdir. "Yâ Sübhân", "Yâ Sultân" diye harf-i nidâ ile zikretdikleri gibi, bazen de "Sultânım Allah", "Sübhânım Allah" diye zikretmişlerdir. Şimdi her ikisine de birkaç misâl verelim.

Sultân-ı menî sultân-ı menî ender dil ü cân îmân-ı menî
Der men bi demi men zinde şevem yek cân çi şeved sad cân-ı menî
***
Derdimin dermânı sensin yüce sultânım meded
Cânımın cânânı sensin yüce sultânım meded
***
'Atâya lâyık olmak kul ne mümkün
A sultânım hemân ihsân senindir
Neye kâdir ola bir 'abd-i miskîn
A sultânım hemân ihsân senindir
***
Vücûdum şehrine sultânım Allah
Kamu derdlerime dermânım Allah
Koma firkat ilinde ben fakîrin
Esirge rahmet et Rahmânım Allah
***
Neye mâlik olur o 'abd-i 'âciz
Senindir hep benim sultânım Allah
Olur ise eğer matlûba fâiz
Senindir hep benim sultânım Allah
***
Ola maksûdumuz fazlınla hâsıl
İnâyet eyle sultânım meded hay
Olalım nûr-ı pâk-i zâte vâsıl
İnâyet eyle sultânım meded hay
***
Lutfeyleyüp bir kez nazar eylerse ger sultânımız
Kürsî değil 'arşdan dahi 'âlî olur 'unvânımız
****
Hatâ ile eğer zenb etse insân
Efendim lutf ile ihsân senindir
Kulun işi sehv ü gaflet ü nisyân
Efendim Sultânım ihsân senindir
****
Eğer doğru yoldan taşra gitdimse
Efendim sultânım estağfirullah
Rızâna muhâlif her ne etdimse
Efendim sultânım estağfirullah
***
Bu 'âlem mazhar-ı esmâ gönül fehm eyle Sübhan'ı
Hüve'l-evvel hüve'l-âhir kamu şey nûr-i rûhânî
****
İnâyet Hazret-i Sübhân'a mahsûs
Şefâ'at ol Şâh-ı Zî-Şân'a mahsûs
****
Gezme beyhûde sivâda eyle Sübhân'ı taleb
Katreyi gör 'aşk ile etmekde 'ummânı taleb
****
Dostlar oldum dîvâne ben 'âşıkım Sübhân'e Mevlâ'ye
'Âlemlere bîgâne ben 'âşıkım Sübhân'e Mevlâ'ye
****
Bende oldum tâ ezeli bende bulup Sübhân'ımı
Nâr-ı 'aşk içinde küllî nûr eyleyüp nîrânımı
****
Bezm-i elsetin câmını sundu bize Sübhânımız
Ol meclisin peymânesi oldu bizim peymânımız
****
Sultânım illallah Sübhânım illallah
Günâhım 'afv eyle gufrânım illallah

Evliyâullahın nutuklarından bu isimlerin Cenâb-ı Hakk'a izâfe edilmesinde bir mahzûr olmadığını anlıyoruz. Büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri, bu isimlerin hikmetlerini şöyle îzâh buyuruyorlar :

Ma'lûm ola ki bazı erbâb-ı rüsûm, "Bu makûle ıtlâkât sahîh değildir. Zîrâ esmâ-i ilâhiyye tevkîfıyyedir. Şer'de ise sultân ve sübhân ıtlâkı vârid olmamışdır" diye men' ederler. Ve bazılar ifrât edip risâleler dahi yazmışlardır. Fe-emmâ kibâr-ı meşâyih ıtlâk edegelmişlerdir. Ez-cümle pîrân-ı tarîkatimizden kutb-i vaktihî Hazret-i Mahmûd Hüdâyî kuddise sirruh kelimât-i 'aliyyesinde, "Sultânım Allah", "Sübhânım Allah", "Güzel Allahım" demek çok vâki' olmuşdur.

Ve bu fakîrin ol ıtlâkın sıhhatinde şübhem yok idi. Âhir ihtiyârımla ıtlâk ederken ıztırârımla dahi vâki' olup fî-nefsi'l-emr şer'-i zâhirde ve şer'-i bâtında sıhhat-i ıtlâkı mukarrer oldu. Şer'-i bâtın dediğimiz budur ki işâret-i ilâhiyye ile sâbit olmak sıhhati ıtlâkı müfîd ve ıtlâkına ruhsatı müş‘irdir. Pes, "وَمَا فَعَلْتُهُ عَنْ أَمْرِي" mazmûnunda dâhil olmuş olur. Fefhem cidden.

Ve şer'-i zâhir dediğimiz budur ki Kur`ân'da ve hadîsde sıhhat-i ıtlâka delâlet eder kelimât-i münîfe vardır. Nitekim Kur’ân’da gelir, "وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ". Yani Allâhu Teâlâ sultândır ki murâd etdiğini dahi teslît edip sultân eder. Velâkin lafz-ı sultân ıtlâk olunmadığı yani rusüle göre mertebe-i risâlet ve hilâfet ehass olduğundandır. Yani halîfe ve resûl demek sultân demekden muğnîdir. Maa-hâzâ sırr-ı saltanat dahi vardır. Onun için hadîsde vârid oldu ki, "inne lî vezîreyni fi'l-ardi ve vezîreyni fi's-semâ". Yani vech-i arzda olan iki vezîr Hazret-i Ebû Bekr Sıddîk ve Hazret-i Ömer-i Fârûk'dur. Ve semâda olan iki vezîr Hazret-i Cebrâîl ve Hazret-i Mîkâîl'dir, aleyhime's-selâm. Ve vezâret ta'bîri saltanatı müş'irdir ki vezâret ma'nâ-yı lugavîye mahmûl olsa bile yine iş'âr kâfîdir. Zîrâ işârât dahi ma'mûlün-bihâdır. Onun için gazâlarda sancaklar ile alay alay olurlardı. Ve Cenâb-ı Nübüvvet'e, sallallâhu aleyhi ve sellem, mahsûs livâ-i a'zam dahi var idi.

Ve yine Kur`ân’da gelir : "لَا تَنْفُذُونَ اِلَّا بِسُلْطَانٍۚ". Yani Allahu Teâlâ taslît etmedikçe hiçbir kimsede saltanat ve galebe yokdur. Pes, sultân Allahu Teâlâ'dır ki kâhirdir. Nitekim gelir, "وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ۜ". Pes, kahr ayn-ı saltanatdır. Ve hadîsde gelir, "Allahümme lâ mâni'a limâ a'tayte velâ mu'tî limâ mena'te". Yani bunda mâni' ve mu'tî Allahu Teâlâ olduğunu ihbâr, ayn-ı saltanatı iş‘ârdır. Zîrâ sultân men' ve 'atâda müsellemdir ki onu kimse tağyîr edemez. Onun için selâtînin fermânları nâfiz ve emirleri cârîdir. 

Pes, "Ente Sultânî" ve "Ente Sübhânî" demek müş‘ir-i ta‘zîm olıcak ıtlâkı lâ-be's ve belki ıtlâk-ı selefe iktidâ bulunmakla emr-i müekkeddir. Ve Sübbûh ve Kuddûs esmâ-i ilâhiyye-i tenzîhiyyeden olduğu sâbitdir. Pes, sübhân ma'nâsı bu iki kelimenin ma'nâlarına râci'dir. Velâkin sultânda ism-i fâ'il ve sübhânda ism-i mef'ûl ma'nâsı melhûzdur. Zîrâ Allahu Teâlâ elsine-i 'ibâddan ve fî-nefsi'l-emr müsebbah ve mukaddesdir. Yani tesbîh ve takdîs olunmuşdur. 

Listeye geri dön