Sûre-i Zâriyât'ın İlk Âyetleri

7 Şubat 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Rüzgar
Bir önceki yazımızın sonunda kısaca temâs etmişdik bu âyetlere. Şimdi biraz daha derine inelim.

İlk dört âyetin her birinde dikkat çekici bir tabir var. Birincide zâriyât, ikincide hâmilât, üçüncüde câriyât, dördüncüde mukassimât. Kelime manâları belli bunların ama medlûlleri açık değil, tevîle ve tefsîre muhtâc. Vaktiyle bunları ilim şehrinin kapısı olan İmâm-ı Ali kerremallahu vecheh Hazretlerine sormuşlar. "Zâriyât ne demek?" demişler, "rüzgarlardır" buyurmuş. "Hâmilât nedir?" demişler, "bulutlardır" buyurmuş. "Câriyâtdan maksad nedir?" demişler, "feleklerdir" buyurmuş. "Mukassimâtın manâsı nedir?" demişler, "meleklerdir" buyurmuş. Cenâb-ı Hakk'ın bu dört şeyi peş peşe zikretmesi ve her birine ayrı ayrı yemîn etmesi pek manidar. Demek ki üstünde durmamız ve düşünmemiz lâzım bunları. Acabâ murâd-ı ilâhî nedir bunlarda? Niçin Cenâb-ı Hakk bunlara dikkatimizi çekiyor?

"وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًاۙ" rüzgarlara işâret ediyor demişdik. Bugün artık çok iyi biliyoruz ki dünyâ üstündeki hayâtın devâmı rüzgarlara bağlıdır. Aldığımız havanın yenilenip temizlenmesinden tutun da, tohumların taşınması, bitkilerin döllenmesi, çoğalması hep rüzgarlarla mümkündür. Yağmurları getiren de rüzgarlardır. Rüzgar enerjisi meselesi de apayrı bir konu. Vaktiyle yel değirmenleri vardı, yelkenliler vardı, şimdi rüzgar enerjisinden elektrik üreten koca koca türbinler var. Rüzgarların ne gibi işler gördüğünü ve bunların nasıl cereyân etdiğini îzâh etmek için koca koca kitaplar yazılmışdır. Coğrafya ilminin en önemli konularından biridir bu. Bütün dünyâ bir araya gelse böyle bir sistemi kuramaz, idâre edemez. Hattâ en ufak bir rüzgarı meydana getiremez yâhud durduramaz. Burada dikkat çekilen husûs Cenâb-ı Hakk'ın sonsuz kudretidir. Allah'dan başka kim hükmedebilir rüzgarlara?

"فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًاۙ" bulutlara işâret ediyor demişdik. Bulutlar olmasa, onların taşıdığı su yağmur şeklinde, kar şeklinde yeryüzüne inmese hayat durur. Allah'ın kudretine bakınız ki, dünyâ kurulduğundan beri yeryüzündeki sular buharlaşarak bulutlar teşekkül etmekde, bu bulutlar rüzgarlarla sevk olunmakda ve Cenâb-ı Hakk'ın murâd etdiği yerde ve zamanda ve mikdarda içindeki buharı yağmur olarak, kar olarak aşağıya indirmekdedir. Âyetde ağır yükden bahsedilmekdedir. Zîrâ bulutlar tonlarca su taşımakdadır. Bize pamuk yığını gibi görünen ve yoğunluğu sebebiyle göklerde rahatça dolaşan bulutların yüzlerce ton su taşıması mucize değil de nedir? Bunu Allah'dan başka kim yapabilir? Bu ne büyük kudretdir!

" فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًاۙ" feleklere işâret ediyor demişdik. Şu gökde durmadan dönen, yörüngelerinde akıp giden sayısı ancak Allah'ca malûm gök cisimlerine bir bakın. Ne bir ses çıkartıyorlar, ne bir sadâ, ne bir masraf yapıyorlar, ne de bir zahmet çekiyorlar. Milyarlarca yıldır su gibi akıp gitmekdeler, biz farkında bile olmuyoruz. Binlerce yıldır göğü araştırıyor insan, ulaşabildiği yer iki adımlık mesâfeden ibâret. Malum ya astronomik mesâfeler ışık yılı ile ölçülüyor. Bir ışık yılı, ışık hızı ile gitmek şartıyla bir yılda gidilecek mesâfedir. Işık hızı saniyede 300.000 kilometredir. Saatde değil saniyede. Milyonlarca ışık yılı ötede yıldızlar olduğunu biliyoruz. Bir düşünün, bu ne büyük kudretdir! Akıl bunu idrâkden âcizdir. Bunu kim yapabilir Allah'dan başka? 

Burada biraz durup düşünmek lâzım. Dünya yani bizim yaşadığımız gezegen, hacmi itibarıyla ne kadar küçük, kâinâtın içinde bir nokta kadar yer kaplamıyor. İnsan da dünya içinde pek küçük, pek önemsiz. Küçücük bir mikrop onu mahv edebiliyor, bir deprem her şeyini elinden alabiliyor. İnsan önce dönüp bir kendisine bakmalı sonra dönüp sonsuz kâinâta nazar etmeli. O zaman aczini anlayacakdır, gafletden uyanıp, aklını başın alacak ve Hakk'ın kudreti önünde alnını secdeye koyacakdır. 

"فَالْمُقَسِّمَاتِ اَمْرًاۙ" meleklere işâret ediyor demişdik. İlk üç âyetde beyân olunanlar, herkesin anlayabileceği, görebileceği hakîkatlerdir. Rüzgar da meydandadır, bulut da, ay da ortadadır, güneş de. Bu âyetde ise gözle görülmeyen varlıklara ve onların yapdıkları, yürütdükleri bir takım işlere işâret vardır ki bu da yine Hakk'ın kuvvet ve kudretinin sonsuzluğuna, O'nun vahdâniyyetine ve ulûhiyyetine işâret etmekdedir. Melekler Cenâb-ı Hakk'ın emirlerini yerine getiren ve gözle görülmeyen kuvvetlerdir. Meselâ yer çekimi diye bir şey var, biliyoruz ama gözümüzle göremiyoruz değil mi? İşte bu meleklerin işidir. Yâhud sapasağlam bir adam küt diye düşüp ölüyor, rûhu kabz olunuyor, buna da akıl erdiremiyoruz. Bu da melekler vâsıtasıyla yapılıyor. Anne karnında bir hücre, canlanıp insan oluyor, bunu gördüğümüz hâlde akıl erdiremiyoruz, değil mi? Bu da melâikenin işidir. Daha bunlar gibi sayısız iş var ki Allah bunları hep melekleri vâsıtasıyla yapmakdadır.

Cenâb-ı Hakk bu dört şeyi yemînle zikretdikden sonra, kıyâmet gününe, haşra, hesâba, cennete ve cehenneme dikkat çekmiş, kıyâmeti ve haşrı inkâr edenleri, hesâbı, mîzânı, cenneti ve cehennemi kabûl etmeyenleri yalanlamış, onları azâbıyla tehdîd etmişdir. Bunun mânâsı, "Bunlara kâdir olan Allah, onlara da kâdirdir" demekdir. Nitekim âyât-ı âfâkiyyeyi iyi okuyan bir kimse, Allah'ı inkâr edemez. Kudretullahı gören kimse, aczini anlar, Hakk'a isyân edemez.
Listeye geri dön