11 Ocak 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Hocaefendilerin, âlimlerin sarıkları beyazdır ve yedi arşın uzunluğundadır. Bunun ma'nâsı, "Kefenimi başımda taşıyorum" demekdir.
Hoca demek, âlim demek, hak ve hakîkati söylemekden aslâ geri durmayan, bu uğurda ölümü bile göze alan adam demekdir. İşte hocaların, âlimlerin başındaki sarık bunu ifâde eder. Bu sarığın hakkını vermeyenler, sûretâ âlimdir, sûretâ hocadır. Bunların âkıbetlerinden korkulur. Zîrâ bunlar menfaatleri îcâbı haksızlıklara ses çıkarmazlar, mevkilerini kaybetmemek için zâlimlere destek olurlar, idârecileri memnûn etmek için yalan yanlış fetvâlar verirler ve netîcede zâlimlere beraber cehenneme yuvarlanırlar. Zîrâ zâlime yardım ve yataklık edenin zâlimden farkı yokdur. Hele bir de bu yardımı âlim kisvesindekiler yapıyorsa, yakayı hiç kurtulamazlar. Çünkü bunlar böyle yapmakla yalnız zulme destek olmakla kalmazlar, ilme de İslâm'a da ihânet etmiş olurlar.
15. asır ricâlinden meşhûr Molla Sinân Paşa, Maarifnâme adlı eserinde diyor ki :
Nice câhiller olur ki ulemâdan derler ve nice kadılar olur ki fuzalâdan derler ammâ görürsün ve dikkat edersen bulursun ki bir habîsü'l-me'kel ve sakîlü'l-heykeldir. Haramla karnını kabartmışdır ve fesadla kalbini karartmışdır. Mahkemesi dârü'l-fesaddır ve kazâsı cehl ü 'inaddır. Bir hakkı bilir inkâd etmez ve bir garîbi görür infâz etmez. Bir yetim açlığından durmayıp ağlar, bu onun buğdayını ambarda saklar. Taşradan gören bunları sulehâ sanır. Bunlar serrâkdır. İlimden bir lihye-i kirâmeleri vardır ve fazldan ancak hilye-i amâmeleri vardır. İlim sûretle olmaz, ona sîret gerek ve marifet verilmekle olmaz, ona hakikat gerek.
Demek ki sûrete, kıyâfete, diplomaya bakmayacağız, efâle ve ahlâka bakacağız. Sûretâ âlim, suretâ hoca olup, zâlimlerle beraber hareket eden hâinler her devirde vardır, bundan sonra da olacakdır. Bize düşen, uyanık olmak ve bunların fesadına, tezvîrâtına âlet olmamakdır.
Hocalar ikide birde, fâsıkları gösterip, "başımıza taş yağacak" derler. Halbuki dünyâ fısk u fücûr ile harâb olmaz. Eğer öyle olsaydı, şimdiye kadar dünyanın bin kere yok olması gerekirdi. Çünkü bu gök kubbe altında ne günahlar işlenmişdir, ne kabahatler yapılmışdır. Allah settârdır, günahları örter. Allah gaffârdır, günahları affeder. Asıl felâket, âlimlerin zâlimlere dalkavukluk etmesiyle gelir. Çünkü bir âlimin verebileceği zararı, milyonlarca insan bir araya gelse veremez. İslâm âleminin bugünkü perîşânlığının sebebi de budur.