4 Mart 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri Vesîletü'l-Merâm nâmındaki risâlesinde buyuruyorlar ki :
Ma'lûm ola ki, asl-ı sa'âdet gerçi îmândır ki şekâvet-i küfrden necât ona menût ve kabûl-i ilâhî ona merbûtdur. Velâkin bu mertebeye hidâyet-i 'âmme derler ki; evvelü'l-bâbdır. Anın içün îmândan sonra takvâ ile emr olundu. Maahâzâ îmân ve tasdîk, küfürden ictinâb ile hâsıl olur. Pes îmândan sonra olan takvâ, îmân-ı hakîkî onun üzerine müterettib olan küfr-i hakîkîdir ki, ona küfr-i tâğût derler. Nitekim Kur'ân'da gelir : "فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ ". Yani küfr-i tâgût, îmân-ı billâh üzerine takdîm olundu. Zîrâ küfr-i tâgût, cemî'-i mâsivâdan perhizden ibâretdir ki, bu ma'nâ husûle gelmedikçe îmân-ı hakîkî müsâ'ade etmez. Bu cihetdendir ki, şeyhim Şeyh-i Ecell Seyyid Fazlî-i İlâhî, bu fakîre vârid olan bazı mekâtibinde buyurmuşdur : "Ma'lûm ola ki, bir kişi kâfir olmadan mü'min olmaz ve mü'min olmadan kâfir olmaz. Öyleyse birinciye sarıl ve ikinciden uzak dur". İşte bu ma'nâ âyet-i mezkûrenin mazmûnuna işâretdir ki, remz olundu. Ve ehlullah 'indinde îmân, bu küfürdür. Fa'rifhu cidden.