Başka bir ibretlik hâdise ise târihlerde yer almamış, halk arasında dilden dile anlatılarak yayılmışdır. Târihlerde yer almamasının sebebini hâdiseyi okuyunca anlayacaksınız. Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri anlatmışlardı :
Hani biliyorsun ya, olmuş hâdisât, Sultan Mahmud-i Evvel yani ona Kambur Mahmud derler târihde, gömmüşler, türbesi Vakıf Hanının karşısında, pâdişah dirilmiş mezarda. Meşhûr. Dirilmiş pâdişah, dirilince türbedar koşmuş saraya haber vermeye. Tabii yerine pâdişah olan, türbedârı içeri bir almışlar, bir daha çıkmamış türbedar, gitmiş o da. Sultan da orada ölmüş içerde. Neden? Çünkü o çıkarsa, yeniden tahta oturması lâzım gelecek. Hiç herif tahtını verir mi ona. Onun için çok para bırakırsan, üzerine büyük taşlar koyarlar, çıkmasın diye, elimizden parayı tekrar alır diye.
"Bugün artık taht yok, pâdişah yok, saltanat yok" filan diyenler çıkabilir. Siz tahtı pâdişahlık tahtı diye düşünmeyin. Taht demek makâm demekdir, mevkî demekdir. Şöyle bir bakın etrâfınıza, çalışdığınız yere, yaşadığınız beldeye, ülkeye filan. En küçük bir mevki için ne kavgalar yapılmakda, ne mücâdeleler edilmekde, ne ihânetler edilmekde, ne fesadlar, ne fitneler çıkarılmakda. Hepsinin de sebebi, makâm sevgisidir, dünyâ sevgisidir, başka bir şey değildir.