Tahta Oturmanın Cezâsı

16 Ekim 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Muzaffer Efendi
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Şu hikâyeyi söyleyeyim size Mesnevî-i Şerîf'den. 
Günlerde bir gün Behlûl-i Dânâ denilen zât...
Dânâ, ârif okumuş, kâmil, irfân sâhibi demekdir. Her okumuşa dânâ demezler, ârif olursa dânâ derler. Bir de dana var, dana değil. Bu dânâ. Şimdi Türkçe de bozuldu ya, kimi dana diyor dânâ diyeceği yerde. 
Hârun Reşid'in yakınlarından. Bazı kitâblarda kardeşi olduğunu, bazı kitâblarda akrabâsı olduğunu, bazı kitâblarda da musâhiblerinden olduğunu söylüyor kitâblarımız bizim. 
Bir gün Hârun Reşîd'i irşâd için, gitmiş halîfenin tahtına oturmuş. Sen Hârun Reşid deyip geçme, Abbâsîlerin en parlak devri, müslümanların en büyük devirlerinden yani, şaşalı devirlerinden. Tahtına oturunca tabii, pâdişah tahtına oturmak kadar terbiyesizlik olmaz. Tahtı bekleyen askerler, Behlûl-i Dânâ'ya güzel bir dayak atmışlar. Gürültü kopmuş, bağırmalar çağırmalar filan. Ne oluyor diye Hârun Reşid haremden dışarı çıkmış, "Ne var?" demiş. "Efendim" demişler, "Behlûl küstahlık etdi, sizin tahtınıza oturdu, onun için biz de dövdük" filan demişler. "Canım, o akıldan noksan bir adam, eğer aklı yerinde olsa gelip benim tahtıma oturur mu, bilmiyor musunuz?" demiş. Halbuki kendini öyle gösteriyor. Çok ârif-i billah vâsıl-ı ilallah mükemmel bir insan, hem kâmil hem mükemmel. "Biliyorsunuz, meczûb gibi bir adam, vurulur mu" filan demiş. Gelmiş Behlûl'ün omuzuna elini koymuş, "Behlûl, ağlama" demiş, "seni tanıyamamışlar, üzülme" demiş. "Yanlışlık oldu, vurmuşlar sana" filan demiş. "Bir tarafın mı acıdı?" filan. "Yok yok, ne vurduklarına ağlıyorum, ne acıdığından ağlıyorum". "Neye ağlıyorsun?". "Senin için ağlıyorum" demiş. "Niye benim için ağlıyorsun?" demiş. "Yâhu, ben bir kere oturdum bu kadar dayak yedim" demiş, "sen yirmi senedir oturuyorsun, senin yiyeceğin dayağı düşündüm ben, onun için ağlıyorum" demiş. Eyvaaah! Felâket! Duyurmuş yani halîfeye. "E ne yapayım dayak yememk için?". "Adâletle muâmele et. Ağlayanın gözyaşını sil. Kılıcını düşmâna, kamçını zâlime, hazînenin milletin, memleketinin selâmetine  harca. O vakit sen önde milletin arkada cennete gidersiniz" demiş. Ondan sonra Hârun Reşid tövbe etmiş, düz yola girmiş ve adâletle memleketini idâre etmeye çalışmış. 

Efendi Hazretleri buyurdular ki :

İdâreci olmak kabahat değildir ama idâreci olan, âdil olmalı, her şeyi yerli yerine getirmeli, halkın ihtiyâcını gidermeli ve vazîfesine son derece dikkat etmelidir. Meb'ûs olmak, vekîl olmak, şu olmak, bu olmak dünyâda pek keyiflidir belki ama bulunduğun makâmda, adâletle iş görmezsen âhiretde cezâsı gâyet de büyükdür.
www.muzafferozak.com

Listeye geri dön