Taklid Tefekkürü Yok Eder

15 Ağustos 2016 tarihinde yayınlanmıştır.

Muzaffer Efendi

Başlıkdaki hikmetli söz Muzaffer Efendi Hazretlerinindir...Efendi Hazretlerinden aldığımız feyz ü ilhâm ile diyoruz ki :
Eğer henüz "TAHKÎK"e eremediysen kimi "TAKLÎD" ettiğine çok dikkat et!...Zîrâ tefekkür etmeden birini "TAKLÎD" etmek demek o kişinin seni götürdüğü yere şuursuzca gitmek demekdir...Önderini yanlış seçtiysen resimdeki koyunlar gibi bir anda kendini uçurumun dibinde de bulabilirsin...
Muzaffer Efendi Hazretleri'nin en çok üzerinde durduğu hususlardan biri de "TAKLÎD ve TAHKÎK" meselesidir...Bu mesele üzerinde ne kadar çok durulsa değer zîrâ bilinçsizce "TAKLÎD" milletimizin mübtelâ olduğu derdlerin en büyüklerinden biridir... 

Efendi Hazretleri sık sık şu beyti okuyarak mukallidlerin acınacak hâllerini  beyân ederlerdi :

Deve hacı olmaz gitmek ile Mekke'ye 
Eşek dervîş olmaz taş çekmekle tekkeye

İbâdetlerin hakîkatine eremeyip, sadece şeklen ibâdet eden mukallidler, hacılarla berâber Mekke'ye giden develerden farksızdır...Tıpkı bir dergâha kapılanan ancak dervîşliğin hakîkatinden habersiz, şeklen hizmet edenlerin yük taşıyan eşeklerden farksız olması gibi...

Efendi Hazretleri "TAKLÎD"i belli bir noktaya kadar tabîi görür ve bu hususda şöyle buyururlardı :
"TAKLÎD"den "TAHKÎK"e gidilir, "ŞİRK"den "TEVHÎD"e gidilir..."
Ancak her şeyin bir yeri-zamanı ve haddi-hudûdu olduğu gibi "TAKLÎD"in de bir sınırı vardır...Küçük yaşdaki bir çocuk, yanındaki yetişkinlerin hareketlerine bakarak namaz kılsa, buna şaşılmaz, bundan dolayı o çocuk kınanmaz...İşte bu, "TAKLÎD"in hoş görülecek kısmıdır...Ancak kocaman bir adam aynı şeyi yapsa, ayıplanır ve kınanır...Tıpkı bunun gibi her hususda "TAKLÎD" belli bir yere kadar câiz olur...Meselâ;

Önce ana-babamızdan öğrendiğimiz şekilde "TAKLÎDEN" îmân ederiz ancak zamanla bu îmânın muhakkak "TAHKÎK"e inkılâb etmesi gerekir...Çocuk yaşda iken mazûr görülebilecek olan TAKLÎDÎ îmân yetişkinlikde mazûr görülemez...Efendi Hazretleri meşhûr şehâdet cümlesindeki "eşhedü" kelimesine dikkat çeker ve "insan neye şehâdet eder?..." diye sorarak kendisini dinleyenleri tefekküre sevkederlerdi...Kimse cevâba kâdir olamayınca buyururlardı ki :
"İnsan ancak yakînen bildiği bir şeye şehâdet edebilir...Şâhidlik bu demekdir...Demek ki îmânı da taklidden tahkîke getirmek gerekir..Tahkîke dönüşmeyen taklîdî bir îmân insanı kurtarmaya yetmez..."

Efendi Hazretleri hem sohbetlerinde hem de eserlerinde tefekkür üzerinde çokça durmuşlardır...Zîrâ taklidden kurtulmanın yolu tefekkürden geçer...Bir eserinde şöyle buyuruyorlar :
İş yalnız okumakla bitmez. Tefekkür etmek, düşünmek, okuduğunu anlamak ve anladığını hazmetmek gerekir. Tefekkürsüz, mücerred okumakla iktifâ edenler, okuduklarını düşünmekden mahrûm olanlar, okuduklarını hazmetmeyenler ve okudukları ile âmil olmayanlar hakkında da aşağıdaki âyet-i kerîme nâzil olmuşdur. Öyle kimseler vardır ki, çok okurlar amma okuduklarını anlayamaz ve anladıklarını hazmedemezler. Allah sübhânehu ve teâlâ, bu gibiler için şöyle buyurmuşdur :
مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا
Meselülleziyne hummil-üt-tevrate sümme lem yahmilüha ke-mesel-il-hımari yahmilü esfârâ...
(Kendilerine Tevrat yükletilip, öğretilerek hükümleri ile amel etmeleri teklif olunanlar, sonra onu taşımayanlar, hükümleri ile âmil olmayanlar, ondan faydalanamayanlar, koca koca kitaplar taşıyan merkeblere benzerler...) 
Cum'a Sûresi, Âyet 5
Merkeb o kitapları yüklenmekle yorgunluk ve meşakkat çeker ammâ kendisine hiç bir faydası olmaz. Şu halde, okuduğunu anlamayanlarla, anladıkları ile âmil olmayanlar da, kitap taşıyan merkepten farksızdırlar. Bu hükme varınca, ortaya kendiliğinden bir hakîkat çıkıyor...İnsanoğlunun birinci vazîfesi okumak ise, ikinci vazîfesi de tefekkür etmek yani düşünmekdir. Demek ki, okumakla iş bitmiyor, okuduğunu düşünmek ve onunla âmil olmak da gerekiyor. Hiç şüphesiz, bu kolay bir iş değildir. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde, bir saat tefekkür etmenin altmış yıl nâfile ibâdet etmekten, Allah'a daha sevgili olduğunu beyân buyurmuşlardır. Buna binâen, Hazret-i Yûnus kuddise sırruh şöyle buyurmuşdur :
İlim ilim bilmekdir
İlim kendin bilmekdir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumakdır?
Tefekkürsüz ilim, hazımsız gıdâya benzer. Yediğimizi hazmedemediğimiz takdirde, nasıl rahatsız oluyor ve o gıdadan faydalanamıyıorsak, tefekkürsüz ilimden de insan aynı şekilde rahatsız olur ve yararlanamaz. Okumak, okuyan kişinin, okuduğunu gördüğü kadardır. Tefekkür ise, ona verilen anlama kudreti nisbetinde olur ki, bu bakımdan anlama, okumanın fevkindedir. Mücerred okumak, harflerin bir araya gelerek bir şeye remz olduğunu bilmek, mücerred o remzleri görmek demekdir. Anlamak ise, o remzlerin anlatmak istediğini anlayabilmekdir. Meselâ, İNSAN kelimesini yazdığımız zaman, İ-N-S-A-N harfleri mi insandır, yoksa bu harflerin delâlet ettiği ma'nâ mı insandır? Mücerred okuyan, İNSAN kelimesine insan diyen kimsedir. Tefekkür eden ve anlayan ise, bu kelimenin delâlet ettiği ma'nâyı anlayabilendir...
 
Nübüvvetlerini henüz i'lân etmekle emrolunmadıkları devrede, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize, Hira dağında tefekkür irâde buyurulduğunu ve yalnızlığın kendilerine sevdirildiğini Buhârî-i Şerîf beyân etmekdedir.  Bu uzun tefekkür devresinden sonra, kendilerine Cebrâil aleyhisselamın vahiy getirdiğine, bütün İslâm kaynakları ittifak etmektedirler. Zîrâ kâinâtda insandan yüce bir mahlûk halk olunmamışdır. Kâinatda görülen her şey, insan için halk buyurulmuştur. Buna binâen, hadîs-i kudsîde Allah Celle Hazretleri  "Ey insan! Her şeyi senin için yarattım, seni de zât-ı ülûhiyyetim için halk ettim" buyurmuştur.  İnsan "HALÎFETULLAH"dır.
Oku! Okumakla kalma anla! 
Anlamakla da kalma! Âmil ol, yap! 
Yapmakla da kalma! İhlâs ile yap!
Hazret-i Aşkî


Efendi Hazretleri ümmet olarak düştüğümüz zilletin sebebini de tefekkür eksikliğine bağlar...Buyuruyorlar ki :
Eğer Kur'ân-ı Azîm'i ma'nâ ve medlûlünü hakkıyle tefekkür ederek okusaydık ve düstûr-i mükerremimiz olan kitâbımızın emrettiği umdeleri kendimize şi'âr edinmiş bulunsaydık, Kur'ân-ı Kerîm'de zikrolunan kıssalardan lâyıkiyle ibret alsaydık, Allah'ın sevmediği, Resûl-i zîşânın ezâ duyduğu ve müslümanların büyük zararlar gördüğü bu çirkin tefrîkalara düşmez, kimimiz düşman elinde esîr, kimimiz zâlim yumruğu altında zebûn kalmaz, inim inim inlemezdik...
Her ni'mete şükrün o ni'metin cinsinden olduğunu söyleyen Efendi Hazretleri akıl ni'meti için yapılacak şükrün de tefekkür olduğunu beyân buyurdular :
Akıl nimeti, hakîkatleri tefekkür kâbiliyetimizle idrâk etmek, Rabbimizi bilmek, Allah'ımızı bulmak, insanlığımızın şuuruna varmak, niçin yaratıldığımızı ve nereden gelip nereye gittiğimizi anlamak için bahşolunmuştur...
Kim ki bilip nefsini Hakk’ı ârif olmadı
Kavli fi’li hep anın taklîd ile riyâdır
Mustafa Rûmî Efendi

Listeye geri dön