Tamahkâr Sôfîler

12 Kasım 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Riya
Mesnevî-i Şerîf'deki hikâyelerdendir :
Bir sôfî uzun bir yolculuk sırasında bir tekkeye misâfir olmuş. Yol boyunca bindiği eşeği götürüp tekkenin ahırına çekmiş. Hayvanın yemini ve suyunu kendi eliyle vermiş. O tekkedeki dervîşler çok fakîrlermiş. O derece fakîrlermiş ki günlerdir doğru dürüst yiyecek bir şey bulamamışlar. Açlık ve fakîrlik gözlerini karartmış ve Şeytan'a uyup misâfirin eşeğini satmaya karar vermişler. Şeytan onlara "Zarûret haramları mubah kılar" diye iğvâ vermiş. Hemen eşeği satıp parasıyla yiyecek almışlar, tekkeye getirmişler. Tekkede bir şenlik havası esmiş, "Bu gece yemek var, semâ' var diye" bir velvele kopmuş.
O misâfir uzak yoldan geldiği için çok yorgunmuş. Kendisine yapılan ikrâmı ve güzel ağırlamayı görünce kendi kendine "Bu gece eğlenmeyeceğim de ne zaman eğleneceğim” demiş ve tekkedeki dervîşlerin ziyâfetine memnûniyetle iştirâk etmiş. Yemekden sonra zikre başlanmış. Tabii dervîşlerin karnı doyunca, zikir de kuvvetli olmuş, kuvvetli ayak darbelerinden ahşap tekke toz duman içinde kalmış. Mutfakdan gelen yemeğin buharı ile tekkenin döşemesinden kalkan toz duman birbirine karışmış, dervîşlerin vecd içinde yapdıkları zikir büyük bir heyecan uyandırmış. Gâh el çırparak ayak vuruyorlar, gâh secde ederek yerlere kapanıyorlarmış.
Hazret-i Mevlânâ burada hikâyeye kısa bir ara verip büyük bir ders veriyor. Buyuruyor ki
Tamahsız sôfî pek az bulunur. Bu yüzden sôfîlerin çoğu hayli hor ve hakîrdir. Ancak Allah'ın nûruyla doyan ve dilenme zilletinden kurtulmuş olan sôfîler müstesnâdır. Fakat sôfîlerin binde biri bu çeşit sôfîlerdendir. Diğerleri zâten, o binde birin sâyesinde yaşarlar.
Hikâyenin devâmı şöyle : 
Zikrin sonuna doğru iyice coşan dervîşler, “Eşek gitdi, eşek gitdi” demeye başlamışlar. Herkes aynı sözü tekrar edip büyük bir şevkle ellerini ayaklarını vurarak “Eşek gitdi, eşek gitdi” dedikçe misâfir de onları taklîd ederek “Eşek gitdi, eşek gitdi” diye bağırmaya başlamış. Artık herkes yorulup zikri bitirince birbirleriyle vedâlaşmışlar ve tekke boşalmış. Kala kala bir tek bizim misâfir sôfî ve tekkedeki hizmetliler kalmış. Sôfî, "Ben de artık yola koyulayım" diye düşünerek eşyâlarını toplamış ve eşeğini almak için ahıra gitmiş. Bir de bakmış ki, eşek ortada yok! Kime sorduysa eşeğinin nerede olduğu hakkında doğru dürüst bir cevap alamamış. Bakmış başka çâre yok, ahıra bakan hizmetçiyi zorlamış, mahkemeyle korkutmuş, tehdîd etmiş ve sonunda eşeğin âkıbetini öğrenmiş. Ahırın hizmetçisi, "Ben tek başıma kaldım, hepsi birden üzerime hücûm etdiler, ne yapabilirdim ki" diyerek mazeret beyan etmiş. Hattâ bir de üste çıkmak için "Kabahat sende be kardeşim, hiç kediye ciğer emânet edilir mi?" demesin mi! Adamın samîmiyyetinden şübhe eden misâfir, "Peki diyelim ki sen onlara mukâvemet edemedin, mecbûr kaldın ve eşeği onlara teslîm etdin, peki neden bana gelip haber vermedin? Eğer haber verseydin ben bir çâre düşünürdüm" diye çıkışmış. Ahırın hizmetçisi demiş ki "Vallahi kaç kere söylemek için geldim fakat her seferinde sen de diğerleri gibi “Eşek gitdi, eşek gitdi” deyip duruyordun. Hattâ bu nağmeyi hepsinden daha zevkli söylüyordun. Ben de “Herhalde eşeğin satıldığını o da biliyor, bu işe râzı" diye düşünüp geri döndüm” demiş. Zavallı sôfî, "Ben ne bileyim, onların söyleyişi hoşuma gitdi, ben de zevke geldim. Ben sâdece onları taklîd etdim. Yüz kere lanet olsun o taklîde ki beni böyle perîşân etdi. Meğer taklîd etdiğim adamlar sırf menfaat peşinde koşan adamlarmış" demiş.
Hazret-i Mevlânâ hikâyenin sonunda şu nasîhatları veriyor :
Gözünün, aklının ve kulağının sâf olmasını istiyorsan tamah perdelerini yırt. Çünkü sôfîyi yoldan çıkaran tamahdır. Tamah, sôfîyi öyle bir yoldan çıkarır ki hâli tebah olur, ziyân içinde kalır. Sôfînin yemeğe, içmeğe, zevke ve semâ’a tamah etmesi, hakîkati görmesine mâni' olur. Eğer ayna bir şeye böyle tamah etseydi hiç bir şeyi olduğu gibi göstermezdi. Terâzinin mala tamahı olsaydı tartdığını nasıl doğru tartardı? Her peygamber, kavmine açıkça “Ben sizden peygamberlik için ücret istemiyorum, benim ücretim Allah'a âiddir" demişdir. Hazret-i Peygamber de "Allah benim ücretimi iki başdan da verdi. Benim ücretim Dost'a kavuşmakdır. Ebûbekir kırk bin dinar verdi ama onun kırk bini benim ücretim değil ki" buyurmuşdur. Hiç birkaç incik boncuk, Aden incisiyle mukâyese edilebilir mi?
Tamahkâr kişi, hakîkati duyamaz. Çünkü tamah onun kulaklarını tıkamışdır. Tamahkâr, hakîkati göremez çünkü tamah onun gözlerini perdelemişdir. Tamahkâr adamın mal ve makâm hırsı gözündeki kıl gibidir, tamahkâr bu kötü huylarını farkedemez. Fakat Hakk'la dolu olan sarhoş müstesnâdır. Allah aşkıyla sarhoş olana,  hazîneler de versen yine hürdür. Sevgiliye kavuşma devletine eren kişinin gözünde bu dünyâ, pek murdar bir şeydir. Fakat bu sarhoşlukdan uzak olan sôfî, nihâyet hırs yüzünden nûrsuz, pîrsiz bir hâle gelir. Ne kadar nasîhat edilse, ne kadar hikâyeler, kıssalar anlatılsa da kâr etmez.
Gam değildir gide dünyâ kala dîn
Gam odur ki kala dünyâ gide dîn
Listeye geri dön