Tarîk-i Bektâşiyye'ye İntisâb Eden Kadı Efendi
7 Ekim 2015 tarihinde yayınlanmıştır.
KADI EFENDİ NASIL BEKTÂŞÎ OLDU
Vaktiyle bir kadı (hâkim) Sıvas'a tayin olunmuş. Beldenin ileri gelenleri kadı efendiye "hoş geldin"e gitmişler. Sohbet esnâsında, mecliste hazır bulunan zevâtın meşrebleri söz konusu olmuş ve kimisi Rıfâî, kimisi Halvetî, kimi Nakşî, kimi Mevlevî olduklarını söylemişler. Meğer kadı efendi tarîkatlere inanmadığından, bunların konuşmalarına bıyık altından güler dururmuş. Herkes nisbetini bildirdikten sonra, kadı efendi misafirleri ile alay etmek kasdıyle gülerek :
- "Efendim, fakîr de Bektâşî'yim" demiş. Hazır bulunanlar, medrese tahsîli görmüş sarıklı bir zâtın, bir kadı efendinin nasıl olup da Bektâşî olduğuna şaşmış kalmışlarsa da nezâketen hayretlerini gizlemişler...
Vakit gecikmiş ve sohbet sona ererek herkes dağılmış. Kadı efendi aynı zamanda tarîkat ehline düşman imiş, bu sebeple o gece konuşulanlara bir hayli içerlemiş ama o da belli etmemiş. Neyse yatsı namazını kılmış ve yatağına uzanmış. O gece korkunç bir rüya görmüş. Rüyasında kıyâmet kopuyor ve kendisini huzur-ı izzete çağırıyorlarmış. Yaptığı adlî hatâlardan ötürü kadı efendinin cehenneme atılması irâde buyurulmuş ve icrâya memur melekler kadıyı sürükleyerek götürürlerken feryâd ve figân ederek gözyaşı döküyormuş ki, nûr yüzlü bir zât-ı şerîf, huzur-i Hakk'a varmış ve secde ederek :
- "Yâ Rabbi! Bu zât benim dervîşimdir, bana tâbidir. Ben, senin dostun ve velîn Hacı Bektâş-ı Velî'yim. Bu kadıyı nâra atarsan, vallâhi cennetine girmem. Ya beni bırak onunla birlikte cehenneme gireyim. Ya onu bırak benimle cennetine girsin" niyâzında bulunmuş. Allah Celle :
- "Al, bu âsî kadıyı sana bağışladım" buyurarak dostunun niyâzına icâbet eylemiş ve Hacı Hünkâr-ı Velî Hazretleri, kadı efendinin elinden tutarak kendisini cennete iletmiş... Hayret ve dehşet içinde kalan kadı efendiye de :
- "Yalandan mürîde iltifâtımız ancak budur. Gerçekten benden olsaydın seni cennet-i zâta eriştirirdim" buyurmuş.
Kadı efendi bir uyanış uyanmış ki, bir daha uyuyamamış ve bir daha ebedî uyumamış .. Sabahı zor etmiş, kendi kendisine :
- "Yalandan Bektâşî olduğum halde, Hacı Hünkâr'ın şefâatiyle nârdan âzâd edildim ve cennete girdim. Ya hakîkaten mensûbu olsaydım kim bilir ne yüce bir makâma nâil olurdum" diye söylenmiş durmuş. Sabah namazından sonra, bir gece evvel sohbet ettiği zevâtı bulmuş, başından geçenleri anlatmış ve :
- "Sıvas'da bir Bektâşî şeyhi varsa, hemen ona bî'at edeceğim" demiş ve dediği gibi yaparak Sıvas Bektâşî şeyhine intisâb etmiş ve tarîkat-i Bektâşiyye'den olmuş.
Bu kadı efendinin sohbetinde bulunan üstâdımdan dinlediğim bu kıssayı aynen ve harfiyyen hikâye ettim.
Hemen ilâve edeyim ki, zamanımızda zâhiren böyle zevât-ı âlî-kadre nisbet iddiâsında bulundukları halde efendilerinin yoluna ihânet eden sahtekârlardan bu zevât-ı zevil-ihtirâm berîdirler. Nisbet iddialarına rağmen ihânet eden kimseler, bir piçin herkesin saygı ve itibârını kazanmış yüksek bir zâtın evlâdı olduğunu ileri sürmesine benzerler. Babasının kim olduğu bilinmeyen ve bir fâhişeden dünyâya gelen ne idüğü belirsiz bir piçe böyle bir zât "evlâdım" diyebilir mi, bilmem? İnsan, döl evlâdı olmasa dahî, kendisine nisbet iddiâ ettiği zâtın yoluna ittibâ ile ve o yola ihânet etmeyerek, yol evlâdı olmağa çalışmalıdır...
Muzaffer Ozak
Ziynetü'l Kulûb, Sayfa 18
Listeye geri dön