Tarîkat Ehlinin Düşdüğü İki Büyük Varta

27 Kasım 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Şeriat
Tarîkat ehlinin düşdüğü iki büyük varta vardır ki biri "ﺍﻟﺤﺎﺩ ilhâd" diğeri "ﺍﺑﺎﺣﺖ ibâhât" dır. İkisi de dînden çıkmak, sapıtmak anlamına gelir. "ﺍﻟﺤﺎﺩ ilhâd", akâid bakımından sapıtmayı, "ﺍﺑﺎﺣﺖ ibâhât" ise amelî bakımdan dînden çıkmayı ifâde eder.

İlhâd, İslâm i'tikâdına uymayan inanışlara sâhib olmak demekdir. Böyle kişilere mülhid denir. Meselâ Cenâb-ı Hakk'a, lâyık olmayan bir takım sıfatlar isnâd etmek ilhâdın bir cinsidir. İnsana ya da başka bir mahlûka ulûhiyyet isnâd etmek de ilhâdın başka bir tezâhürüdür. Özellikle Bektâşî'ler arasında bu gibi sapık inanışlar çok yaygındır. 

İbâhat ise, Cenâb-ı Hakk'ın emir ve yasaklarını önemsiz ve gereksiz görmek demekdir. Namaz kılmayan, içki içen bir takım Bektâşîler ibâhîlere en çarpıcı örneklerdir. Diğer tarîkatlar içinde de, "Bizim namazımız kılınmış" veya "Sofuların namazı varsa bizim de niyâzımız var" diyerek namazı terkedenler de ibâhîler zümresine girer.

Dün olduğu gibi bugün de ehl-i tarîk arasında en çok görülen sapkınlıklar bunlardır. Yarın da bunlar olacakdır. Çünkü tarîkat ehlinin çoğu dînini iyi bilmemekde, kulakdan dolma bilgilerle yetinmekdedir. Diğer bir sebeb de tarîkat ehlinin tasavvufun insân rûhunda meydâna getirdiği yumuşama ve sıcaklık hissi ile ekseriyâ lâubâlîliğe meyletmesidir. Diğer bir sebebi de şudur. Tarîkat aşk yoludur, aşk da sarhoşluğa sebeb olur. Eğer insanıın kendisini doğru yolda tutacak sağlam bir akâidi yoksa, bu sarhoşlukla yoldan çıkabilir. İlhâd ve ibâhâtın diğer bir sebebi de evliyâullahın vahdet neşvesiyle îrâd ettikleri nutukları anlamamakdan ileri gelir. Meselâ "Ete kemiğe büründüm Yûnus diye göründüm" veya "Benem ol Dâimü'l-Bâkî göründüm sûretâ insân" gibi nutukları duyan bir dervîş, sağlam bir akâide sâhib değilse kolayca dînden çıkar.

Bugün özellikle batıda ve bilhassa Amerika'da, tarîkat ehli olduğunu iddiâ eden öyle mülhidler ve ibâhîler vardır ki bunlar bizdeki en mülhid Bektâşileri ve ibâhîleri bile fersah fersah geride bırakmışlardır. Bunun da temel sebebi, şerî'at limanına hiç uğramadan tarîkat gemisine binme arzusudur. Limana ayak basmadan gemiye binmek isteyenin cup diye denize düşüp boğulacağı muhakkakdır.

Bu iki vartadan kurtulmanın yolları bellidir. Her mü'min önce dîninin temellerini güzelce öğrenmelidir. En başda da dînin akâid kısmını iyi bellemelidir. İkinci olarak şerî'atın ahkâmını da iyice bellemelidir. Çünkü şerî'atsiz tarîkat olmaz. İşte bu hikmete binâen, Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri, tamâmen tasavvufî mes'elelere tahsîs etdiği Ziynetü'l-Kulûb adlı eserinin tam ortasına, her müslümanın inanması gereken îman esasları ile her müslümanın yapmakla emrolunduğu ibâdetlerin hükümlerini beyân eden muhtasar bir ilmihal yerleşdirmişdir.

Mürşidlerin mürşidi Hazret-i Mevlânâ da bu bâbda şöyle buyuruyorlar :
Ey sâlik! Şunu iyi bil ki, şerî'at bir mum gibidir. Hakk'ın kapısından ancak ve ancak o mumun ışığıyla girebilirsin. O kapıdan girdikden sonra da o mumu elinden bırakmamalısın. O mumu bırakdığın an, Hakk'a giden yolda yürüyemezsin, hakîkata ulaşamazsın. Eğer bidiklerinle amel eder de şerî'at mumunu elinden bırakmazsan, işte o zaman tarîkata hakkıyla intisâb etmiş olursun. 
Tarîkat kârbânının önünce
Delîl ü muktedâsıdır şerî'at
Şerî'atsız hakîkat oldu ilhâd
Hakîkat nûr zıyâsıdır şerî'at
Listeye geri dön