Tarîkat-ı Aliyye Âdâbına Göre Rüyâ Anlatmak

28 Nisan 2017 tarihinde yayınlanmıştır.

Rüya
Târîkat-ı Aliyye'nin büyük bir kısmında, sâliklerin rüyâlarına büyük ehemmiyyet verilir. Tabii "damdan dama karga uçdu" kabîlinden yani hayal mahsûlü rüyâlardan bahsetmiyoruz. Bunun sebebi, görülen rüyâların sâlikin manevî yolculuğu yani seyr u sülûku hakkında önemli işâretler ve bilgiler vermesidir. Sâlikin geçirdiği merhaleler, yapdığı hatâlar, kaydetdiği manevî ilerlemeler hep bu rüyâlardan anlaşılır. Mürşidler, bu rüyâlardaki işâretlere göre gerekirse sâliki îkâz eder, gerekirse dersini veya hizmetini değiştirir, gerekirse taltîf eder.

Sâlikin seyr-i sülûkunda yol gösterici olan bu gibi rüyâların uluorta anlatılması mahzurludur ve mürşidler tarafından men' edilmişdir. Sâlik, bu kabîl bir rüyâsını, en yakın arkadaşı bile olsa, anlatmamalıdır. Sâlik, rüyâsını yalnız mürşidine veya mürşidinin izin verdiği bir kimseye anlatabilir.

Sôfiyyenin, her işlerinde Kur`ân'a ve onu teblîğ eden canlı Kur`ân'a yani Resûl-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma bağlı oldukları ma'lûmdur. "Rüyâları mürşidden başkasına anlatmamak" diye tarif edebileceğimiz bu düstûrun dayanağı, Sûre-i Yûsuf'daki şu âyet-i kerîmedir :


قَالَ يَا بُنَيَّ لاَ تَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَى إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُواْ لَكَ كَيْدًا إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلإِنسَانِ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
Kâle yâ buneyye lâ taksus ru’yâke alâ ihvetike fe yekîdû leke keydâ, inneş şeytâne lil insâni aduvvun mubîn.
Babası dedi ki "Yavrum! Sakın bu rüyânı kardeşlerine anlatma! Sonra sana tuzak kurarlar. Çünkü şeytân, insânın apaçık düşmanıdır.

Bu âyet-i kerîmede, Yûsuf aleyhisselâmın çocuk yaşda gördüğü o meşhûr rüyâsını babası Yakûb aleyhisselâma anlatması üzerine, Hazret-i Yakûb'un oğluna tavsiyesinden bahsedilmekdedir. Yakûb aleyhisselâmın bu nasîhatına sebeb ise, babalarının kendisine düşkünlüğü sebebiyle diğer kardeşlerin zâten çok kıskandığı Yûsuf aleyhisselâmın bir de böyle müjdeli bir rüyâ görmesinin onların kıskançlığını daha da arttıracağı ve bu kıskançlık sebebiyle Yûsuf'a bir fenâlık yapacakları endîşesidir. Nitekim sonradan böyle de olmuşdur. 

Âyet-i kerîmede bu hikmetin sarahaten beyân edilmemesinin de birçok hikmetleri vardır. Bu hikmetlerden biri de rüyâların rastgele kimselere anlatılmamasının, kıskançlık dışında başka mahzurları da olmasıdır. O mahzurları inşaallah başka bir yazımızda beyân ederiz. Şimdilik şu kadarını söyleyelim ki, sâlih bir rüyâ, Allah katından gelen bir emânetdir, her emânetin ehline verilmesi gerekdiği gibi rüyâlar da ehline anlatılmalıdır.

Bu vesîle ile rüyâ anlatmak husûsunda tarîkat-ı aliyyeye mahsûs diğer bir edebi de zikredelim. Sâlik eğer rüyâsında velîlerden, peygamberlerden birini veya Resûl-i Ekrem Efendimizi görürse, rüyâsını anlatırken "gördüm" dememeli, "gösterildi" veya "zuhûr etdi", "teşrîf etdi" gibi tabirlerle merâmını ifâde etmelidir. "Ben gördüm" demek, kendisine bir kıymet atfetmek olur ve bu da edebe mugâyirdir.

Bu yazımızda uzun ve derin bir mevzû olan rüyâ mevzûna pek girmeden sâdece âdâbından biraz bahsetdik. Nasîb olursa ileride rüyâ mevzûunu uzun uzadıya anlatırız. Rüyâya dâir hakîkatlerin çoğu 
Sûre-i Yûsuf'da beyân edilmişdir, meraklılar tefsîrlere mürâcaat ederek bu husûsda bir fikir edinebilirler.
Listeye geri dön