21 Nisan 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Tarîkat denince, herkesin aklına başka bir şey geliyor ve çeşit çeşit tarîkat var zannediyor insanlar. Halbuki tarîkat tekdir, isimleri farklı farklı olsa da hepsinin esasları aynıdır. Görünüşdeki farklar, işin merâsim, kıyâfet ve şekil farklarıdır, özle alâkalı değildir bunlar. İşin özü birdir. Şimdi bütün tarîkatların temelini teşkil eden üç husûsu beyan edeceğim.
Bütün tarîkatlar şu üç esas üzerine kuruludur. Birincisi tövbe, ikincisi ibâdet, üçüncüsü nefs ile cihad. Hepsi de herkesin bildiği husûslardır bunlar ama biz yine de bunları biraz îzâh edelim.
Tövbe demek, geçmişde yapılan her türlü günahdan ve hatâdan pişmanlık duyarak Allah'a dönmek, Allah'dan afv u mağfiret istemek ve bir daha o hatâlara düşmemek üzere Allah'a söz vermek demekdir. Yani "Tövbeler olsun ya Rabbi" demekle olmaz. Hem pişman olacak insan, hem de o pişmanlığının gereği olarak aynı hatâlara, aynı günahlara düşmemek üzere azmedecek, sağlam bir karar verecek, ahd edecek. Sôfiyye lisânında buna mîsâk denilmesinin hikmeti de budur.
Tövbe de iki kısımdır.
Birincisi şahsî günahlar için, ikincisi başkalarını alakadar eden günahlar için yani kul haklarıyla alâkalı tövbe. Şahsî günahlar da iki kısım, bir kısmı üstümüze farz olan ibâdetlerdir ki tövbemizin makbûl olması için bunları kazâ etmek şartdır, namaz gibi, oruç gibi, zekât gibi, hac gibi. Bir de haram yemek, içki içmek, zina etmek gibi günahlar var. Bunların tövbesi kolay, eğer insan samimiyetle tövbe eder, bir daha yapmayacağına dâir Allah'a söz verirse, günahı ne kadar çok olursa olsun, Allah hepsini affeder.
Bir de kul hakları vardır ki hak sâhiblerinden helâllik alınmadıkça bunlar affolmaz. Bu çok mühim. Kimin bizde bir hakkı varsa, kimden ne aldıysak, kime ne haksızlık yapdıysak gidip o hakları ödemek, hak sâhibinin rızâsını almak mecbûriyetindeyiz. Bu yapılmazsa, hakkıyla tövbe edilmiş olmaz.
İkincisi ibâdet demişdik. İbâdet de iki kısım.
Birinci kısım farzlardır, şerîatın emirleridir, namaz gibi, oruç gibi, abdest gibi, gusül gibi, ana babaya itâat gibi, yalan söylememek gibi, kimseye zulmetmemek gibi. Bunları ihmâl eden kişi tarîkat ehlinden sayılmaz. Nasıl sayılsın ki, farzları yerine getirmeyen kişi şerîat dâiresinde bile değildir.
Bir de nâfileler var, zikrullah gibi, teheccüd namazı gibi, nâfile oruç gibi, sadaka gibi, misafire ikram, hasta yoklamak, insanlara yardım gibi. İşte yalnız farzlarla yetinmeyip, nâfile ibâdetleri de devamlı olarak yapmak, zikirleri vird edinmek, tarîkatin esaslarındandır. Çünkü eğer bunlar bulunmazsa kişinin şerîat ehlinden bir farkı kalmaz. Farzlar, kulun boynunun borcudur, yapmazsa mesûldür çünkü. Nâfile ibâdetler ise, ihlas alametidir, muhabbet alâmetidir. Mâdem ki tarîkat ihlas yoludur, muhabbet yoludur, öyleyse nâfile ibâdetler tarîkat ehli üzerine vâcibdir.
Üçüncüsü nefs ile cihâddır demişdik. Bu da iki yönlüdür.
Birincisi, şahsî olan cihâd. Yani kişinin kendi kendisine yapacağı mücâdele. Meselâ az yemek gibi, az uyumak gibi, az konuşmak gibi, fedâkâr olmak gibi, mahlûkât hizmet gibi şeylerle nefsin arzularına elinden geldiği kadar gem vurmak. Dikkat edilirse, nâfile ibâdetlerle de bir bağlantısı var bunun. Onlar da bu işin bir parçası oluyor zaman zaman.
İkincisi, başkalarıyla alâkalı husûslarda cihâd. Ne gibi meselâ? İnsanların kusurlarını affetmek, hattâ görmemek, öfkemizi yutmak, kötü konuşmamak, sabırlı olmak, merhametli olmak, bize kötülük yapana iyilikle karşılık vermek gibi. İşin en zor kısmı da budur.
Sâlik, bu üç esasa riâyet ederse sülûk eder, cehdi, gayreti ve istidâdı nisbetinde ilerler. Yok eğer bunlara riâyet etmezse, birini yapar, diğerini ihmâl ederse ilerleyemez. Hattâ maâzallah tarîkata girdim derken dînden de çıkabilir. Meselâ, "Ben içkimi de içerim, zikrimi de yaparım" derse, hapı yutar o. Yâhud, "Ben namaz kılmıyorum ama her sene umreye gidiyorum" diyorsa, yanmışdır o. Yâhud, borcu var, ödemiyor, alacaklıları mağdur ediyorsa, istediği kadar namaz kılsın, oruç tutsun, hacca gitsin, zikir yapsın faydası olmaz. Yâhud, ahlâkı bozuk, dedikodu yapıyor, yalan söylüyor, dövüyor, sövüyor ama bir tarafdan da ibâdet ediyor, zikir yapıyor, boşa gider o ibâdetler, zikirler filan.