Tasavvuf Nedir? - Sohbet - 22 Mart 1981

3 Aralık 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Tezkiye-i Nefs
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri Amerika'daki bir sohbetlerinde tasavvufun ilk insanla başladığını beyân edince, birisi sordu "Tasavvuf İslâmiyet'den evvel idiyse, Hazret-i Âdem'e kadar gidiyorsa, İslâmiyet'in tasavvufla ne alâkası var?" dedi.  Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Yani böyle olması bunun olmamasını mı iktiza ettirir? Yani Âdem'e gitmesi İslâmiyet'in tasavvufla ilgisini mi kestirir? İslâm'daki tasavvuf başka bir neş'e ile fışkırmış, Hazret-i Mûsâ zamânındaki tasavvuf başka bir neş'e ile fışkırmış, Hazret-i Îsâ aleyhisselâm zamânındaki tasavvuf başka bir neş'e ile fışkırmıştır, meydana gelmişdir. Bir buğdayın içerisinde yüz bin okka buğday var. Tohum vaktiyle atıldıysa, işlenmesine bağlı bir şeydir onun. Bazısı işler, bir buğdaydan yüz bin buğday alır. Bir tânesi, bir buğdaydan on iki tâne buğday alır.
Bizim itikâd ve îmânımız şöyledir. Bütün dinler, Allah tarafından insanlara doğru yolu göstermek için ve insana insanlığını bildirmek için ve insana niçin halk olunduğunu bildirmek için gönderilen bir kânûn-i rabbânidir, kânûn-ı ilâhîdir. Bu emirleri, herkes kendi çapında ve kendi idrâkine göre anladı. Aynı nûr geldiği hâlde, her devirde her hitâb ettiği zümre, bu verilen emri ayrı ayrı anladılar. Kimisi daha fazla bundan istifâde etti, daha neş'elendi, daha yüceldi. Kimisi vasat kaldı ortada. Bugün semâvî kitâblara tâbi olmayan kavimlerde de tasavvuf var. Meselâ Budistlik. Sordular bugün Budistlik, Krişna bilmem ne filan, bunlar kitâbî, semâvî değil ama bunlarda da bu neş'e var. Mâdem ki insan var kâinâtda, insanın nüvesinde var bu iş. Hepsi aynı nûrdan neş'elendiler. Ama ne var, birisi var, kulağını buradan kaşıyor, birisi var buradan kaşıyor, birisi var, buradan kaşıyor kulağını. Yani birisi Amerika'ya İngiltere'den tayyâreye binip geliyor. Bir tânesi dolaşıyor, önce Japonya'ya, sonra Japonya'dan Pasifik'den geçiyor, böyle geliyor. Bir tânesi şimâle çıkıyor, şimâlden dolaşıp Amerika'ya geliyor. Ama buraya geliyor gene. 
İslâm'daki tasavvuf, Allah'a kurbiyyetin, Allah'a yaklaşmanın kestirme yolunu tarif ediyor. Meselâ vaktiyle sekiz yüz sene, bin sene ibâdet eden kimseler var. Dağlara çekilmişler. Hattâ Hazret-i Îsâ geçiyor bir gün, diyor ki Cenâb-ı Hakk, "Bu dağın üstüne çık, orada bir zât var, ibâdette bulunuyor, sor ona kaç seneden beri ibâdet ediyor". Çıkıyor, soruyor. "Sekiz yüz seneden beri ben burada ibâdet etmekteyim" diyor. Ve bunun üzerine Cenâb-ı Hakk diyor ki Hazret-i Îsâ aleyhisselâma, "Bunun sekiz yüz senede bana kurbiyyeti, yaklaşması, Ümmet-i Muhammed'den bir ferdin bir kere lâ ilâhe illallah demesine muâdildir" diyor. "Bir kere söyleyecekler onlar, bana o kadar yaklaşacaklar". 
Bugün bu hayat bunu göstermekte. Bir adam yayan olarak Amerika'ya gelirse kaç senede gelir? Beş senede gelir, altı senede gelir. Tayyâreye bindiği vakitte, yedi saatde geliyor bak. Bazı dinlerdeki bulunan Allah'ın bazı lutufları, bir kimsenin yayan yürüyüp de sekiz senede gidemeyeceği yeri iki saatlik bir mesâfeyle kat edeceğini haber vermekde. 
Benî İsrâil'e olan Allah'ın emirlerinden bazılarını söyleyeceğim şimdi. Çok acâibâtdan, insan hayret edecek. Meselâ Benî İsrâil'den bir adam, günah işlese, tövbe edecek olsa, o adamın tövbesi intihar ile mümkündü. Bizde bir tövbe ile, gözünden yaş akıtarak, yaptığına nedâmet ederse bir adam, Cenâb-ı Hakk'a istiğfâr ederse, o anda affolur. Gene Benî İsrâil'e emir, kazandığı malının dörtte birini verecek, mâlik olduğu mâlının dörtte birini fukarâya dağıtacak ve peygamberinin yâhud başındaki bulunan din adamının emrettiği kimseye verecek ve dört senede bir hepsini dağıtacak, yeniden başlayacaktı. Bir yerine bir pislik bulaşsa, orasını yıkayamaz, kesmek lâzımdı. Netekim işte Hazret-i Mûsâ aleyhisselâm Tûr'a gittiği vakitte, Benî İsrâil icl yani buzağıya taptılar. Allahu Teâlâ emretti ki Mûsâ Peygamber'e, "Onlar birbirlerini katletsinler". Ve birbirlerini katlettiler. Tövbeleri böyle oldu. İşte onlara böyle ağır ağır olan emirler sonradan gelen bu kavme bir takım tahfîf olarak Cenâb-ı Hakk emretti.
Sonra, tasavvuf nedir? Bugün yaptığımız bizim, devran yaptık, zikirler yaptık filan, bu sôfiyyenin bir talîmidir. Yani bir cüz'ü, bir rüknü. Bir rüknüdür bu. Jimnastik değil. Hazım için geviş de değil. Oyun da değil. Ama gören oyun zannediyor. Bilmeyen câhil adam oyun zannediyor onu. "Bunu nasıl söylüyorsun?" dersen, insanın helâl âilesiyle, nikahlı âilesiyle yatmasıyla, gayr-ı meşrû yatması, fiilleri hepsi birdir onun, müsâvîdir ama manâları ayrı ayrıdır. 
Sôfiyye nedir? İnsanların dış âlemi insan, iç âleminde bir takım hayvanların sıfatları vardır. Bir kimseyle alay sıfatı, maymun sıfatıdır o. Haram yeme sıfatı, domuz sıfatıdır. Hîle sıfatı, tilki sıfatıdır. Kibir sıfatı, tâvus sıfatıdır. Ve bütün ne kadar mahlûkât-ı ilâhiyye varsa hâriçde gördüğümüz, bunların sıfatları insanın bâtınında mevcûddur. Sôfilik bu sıfatları insan sıfatına tahvîl etmekdir. Meselâ gadab sıfatı, kurd, aslan, kaplan sıfatıdır. Bunu çalışarak, zikrullah ile, Allah'a bağlılıkla, bu gadab sıfatını hilmiyyete, kibir sıfatını tevâzua, kin sıfatını affa, gösteriş sıfatını ihlâsa, zulüm sıfatını adle, mal sevme ve rütbe sevme sıfatını da Allah ve Resûlünü sevme ve insanları sevme sıfatına tahvîl ettiği vakitte insan olur adam. Hem zâhiri insan hem bâtını insan olur. Tasavvuf buna çalıştırıyor. Bu, kolay iş değil bu. 
Adım adım içeri buldum bir dağ içinde

Öyle kolay iş değil. Çünkü insanlar zâhiren insan olup hâkikatde hayvan olursa, zâhirini üç yüz dolarla, beş yüz dolarla bir adam şekline koyabilir ama bâtının üç milyon sarf etse koyamaz. Güç iş o.

www.muzafferozak.com
Listeye geri dön