21 Eylül 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Adamın biri kurban bayramında keseceği hayvanı bir kaç gün önce almış, fakat ne olduysa olmuş, bayram sabahı hayvan ortadan kaybolmuş. Adam ne yapacağını bilemediği için, bu meseleyi bir hocaya sormuş, o da şer'an bir şey lâzım gelmez demiş. Sonra o hocaefendi bu hâdiseyi Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin huzûrunda dile getirince, Efendi Hazretleri, "Sen ona söyle, yeniden bir hayvan satın alsın, kessin" demişdi. Hocaefendi, bu hükme akıl erdirememiş, bozulmuş ve Efendi Hazretlerinin yüzüne ters ters bakmışdı. Efendi Hazretleri niçin böyle söylediğini şöyle îzâh buyurmuşlardı :
Hoca, kurbân meselesi hakkında bir şey anlatdı, ben de "tekrar alıp kessin dedim". Halbuki şerîatda kesmese bir şey lâzım gelmez ama ben kessin dedim. O da yüzüme yan yan bakdı, niye kessin dedim diye. "Fıkıhda mesele böyledir ama ben kessin diyorum" dedim. O vakit yumuşadı. Sonra bir kıssa anlatdım ona ben.
Hazret-i İmâm-ı A'zam rahimehullah, ders veriyormuş. İmâm-ı A'zam büyük hem de çok büyük adamdır. Yani biz büyük demekle O'nun büyüklüğünü ifâde etmiş olmuyoruz. Marûf-i Kerhî'ler, Süreyr-i Sakatî'ler, Cüneyd-i Bağdâdî'ler O'nun talebeleridir. İmâm-ı Züfer, İmâm-ı Muhammed, İmâm-ı Yûsuf, bunlar da müctehidler, bunlar da O'nun talebeleri. Böyle bir zât-ı muhterem. Bir gün ders verirken içeriye İbrâhim Edhem Hazretleri gelmiş. Gelince Hazret-i İmâm-ı A'zam ayağa kalkmış, İbrâhim Edhem Hazretlerine. Orada bulunan molla efendiler de demişler ki, "Bu bir ilim deryâsı, Hazret ise dervîş yani onun o kadar ilmi yok. Niye bu kemâlli adam, bu ilim sâhibi olan zât, ona ayağa kalkdı". İçlerinden böyle geçirmişler, yani kalblerinden böyle düşünmüşler. Hazret-i İmâm'ın kerâmeti olacak, o aralık içeri bir adam gelmiş, Hazret-i İmâm-ı A'zam'a demiş ki, "Efendim, benim birinde alacağım var, bunu nasıl alabilirim?" demiş. Hazret-i İmâm demiş ki, "Senedin varsa kâdıya müracaat edersin, senedi ibrâz edersin, kâdı o adamdan parayı çeker alır. Vermezse o adamı hapseder yani biraz zecr eder ve alır. Senedin yok da, şâhidin varsa, o şâhidleri dinletirsin, gene kâdı hükmeder ve alacağını alırsın" demiş. "O da olmazsa yani parayı kimse yokken vermişsen, ikinizin arasında olmuşsa bu hâdise, o vakit o adama yemin düşer" demiş. "Sanada yemin düşer, ona da yemin düşer. Bu şekilde verdiğin parayı alırsın" demiş. Yani ahkâmı söylemiş, ahkâm-ı ilâhîyi. "Ama" demiş İmâm-ı A'zam "bir de İbrâhim Edhem'e sor" demiş. O'nu göstermiş, bir de O'na sorun demiş. Mollalar dediler ya, "Bu koca bir ilim deryâsı, bu dervîşe niye ayağa kalkdı" diye. O adam da O'na sormuş. İbrâhim Edhem Hazretleri demiş ki, "Senin bu adamdan alacak olduğun parayı bu adamdan almasan, senin bütçen bozulur mu? Yani çoluğun çocuğun aç mı kalır?". "Hayır" demiş adam. "Öyleyse helâl et" demiş. "Helâl et, mahkemeye filan gitme, kâdıya mâdıya gitme" demiş. "Belki parası yokdur onun için vermiyordur, helâl et" deyince, İmâm-ı A'zam dönmüş talebelerine, "İşte Hazret'e ayağa kalkmamın sebebi bu, fazîletinden" demiş.
İşte ben de o mes'elede dedim ki, "Adamın kurbanı kayboldu, üzerinden sâkıt oldu ama bir kurban daha alıp kessin, parası varsa eğer". Ne zarar eder yani, ne olmuş yani. Hani şuna benziyor bu, "Efendim, fitreler kaç para, fitreler?". Müftülük ilân etmiş, işte yirmi lira buğdaydan, otuz lira üzümden, altmış lira hurmadan filan. Canım Karamanlı bakkala hesâb vermiyorsun ya, yirmi lira vereceğine çıkar elli lira ver fitre diye. Ne olur yani, ne zarar edersin. On dokuz verme! Geç yirmiyi, yüz ver, ne olur, ne çıkar yani. Kuruşu kuruşuna vermeye lüzûm yok. Haa paran yok, ona bir sözümüz yok. Allahu Teâlâ, "لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا lâ yükellifullahu nefsen illâ vüs'ahâ" buyuruyor. Yani Allah insanlara kaldıramayacağı bir yükü yüklemez ama fazîlet lâzımdır.
www.muzafferozak.com