6 Ağustos 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Malûm ya, şiir lisânı mazmûnlarla ve remzlerle doludur. Zâten şiiri şiir yapan da budur. Eğer okuyucu şiirdeki remzleri ve mazmûnları bilmiyorsa, bunların nelere delâlet etdiğinden haberi yoksa, ya o şiirden hiç bir şey anlamayacak hattâ daha da kötüsü, pek çok şeyi yanlış anlayacakdır. Öyleyse şiir okumaya başlamadan önce bu mazmûnları ve remzleri iyi bellemek lâzımdır. Nasıl ki şâirler şiirlerinde kendilerine göre bir takım mazmûnlar ve remzler kullanıyorlarsa, sôfîlerin de kendilerine mahsûs remzleri ve mazmûnları vardır. Bunları bilmeyenler, sôfîlerin sözlerini anlamaz, yâhud da zâhirî ma'nâsını alır ve tamâmen yanlış anlar. Meselâ şarâbı, içki zanneder, meyhâneyi içki içilen yer sanır. Halbuki bunlar birer remzdir.
Büyük mürşidlerimizden Niyâzî Mısrî Hazretleri, bu remzlerin îzâhı hakkında buyuruyorlar ki :
Sôfîyye tâifesi, taklîdî îmândan imân-ı tahkîkîye sefer ettikleri içün her şeyin zâhirinden bâtınına ve sûretinden ma'nâsına sefer etmişlerdir. Her şeyin özünü yani hakîkatini görmüşler ve bilmişlerdir. Bu yüzden onların bir çok sözleri ma'nâ 'âlemindendir. Meselâ şarabdan murâd ettikleri, ma'rifetullahdır ki netîcesi muhabbetullahdır, aşkdır. Aşk ile muhabbet aynı ma'nâyadır. Meyhâneden murâd, mürşîd-i kâmilin gönlüdür ki, muhabbetullah hazînesidir. Kadehden murâd, tâlibe telkîn edilen ismullah ya da ma'ârif-i ilâhiyye ile ortaya çıkan sözlerdir. Sâlik, bunları dinledikçe o sözlerin zevkiyle sarhoş olur, kendinden geçer. Sevgiliden murâd, mürşid-i kâmildir. Mürşid-i kâmil, sâlikin gözüne, dünyevî sevgiliden bin mertebe daha sevgili görünür zîrâ dünyevî sevgili ten sevgilisidir, manevî sevgili ise rûh sevgilisidir. Zülüfden murâd, mürşidin sâlike tenezzül edip cezbedici sözler söylemesidir. Yanakdaki benden murâd, mürşidin bazen Allah'ın zâtında müstağrak olarak istiğnâ âleminde kalması ve bu sebeble irşâddan müstağnî olmasıdır. Yanakdan murâd, tâlibe göründüğü zaman tâlibin gönlünden iki cihan fikrini uzaklaştırmasıdır. Sevgilinin yüz hatlarını Kur`ân'a teşbîh etme mes'elesine gelince, yüzden murâd, mürşidin gönül yüzüdür, Kur`ân'dan murâd ise ahlâk-ı ilâhiyyedir ki, “تخلقوا باخلاق الله / Allah'ın ahlâkı ile ahlâklanın" sözüne işâretdir.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri de gerek şiirlerinde gerek vaaz ve sohbetlerinde bu remzleri sık sık kullanırlardı, bâhusûs şarâb remzini çokça dile getirirlerdi. Bir defasında yine şarâb-ı aşkdan bahsederlerken şöyle buyurdular :
Şarâb dediğim vakit, dünyâda seni sekr ettiren yani sarhoş eden, aklını gideren, insanı hayvanlaştıran şarâbdan bahsetmiyorum. Gözünden pislik olan, dünyâyı pislik görür. Tasavvufda, tarîkat-ı aliyyede şarâb diye konuşulduğu vakit, aklına bildiğin Apostol'un şarabını getirme sakın ha! Şarâb, aşk-ı ilâhîdir. Cennet, Hakk ile mülâkâtdır, mazhar-ı zât olmakdır. Hazret-i Muhammed'in sofrasında bulunmadıkdan sonra, O'nun iltifâtına ermedikden sonra cenneti ben ne yapayım. Mutlakâ sofra-yı Muhammed'de bulunmalı, iltifât-ı Mustafâ'ya mazhar olmalı.
Takdîr edersiniz ki, biz burada bütün mazmûnları ve remzleri tek tek sayamayız. Sizlere bir fikir vermek için yalnız belli başlılarını sıralayıp bazı misâller vermekle yetineceğiz.